confessions

the wall

- Yazar -

  1. toplam entry 221
  2. takipçi 1
  3. puan 15599

facebook

the wall
bi kaç gün önce bi’ anım oldu kendisiyle benim. hey allam ya.

ben facebook hesabını / oradan mail adresime ula$an bilimum mailleri ahım $ahım ipleyen bi’ insan değilim. dolayısıyla beni ekleyenler ile aramızda "confirm" mesafesi bazen aynı senkranizasyonda olmuyor. elhasılı; geçenlerde ortaokul’da aynı okulda okuduğum bi’ arkada$ eklemi$ beni ve kendisini onaylamam için beklemeye koyulmu$.. benden onaylanma gecikince, her normal insan gibi "beklemek" yerine yerine yemeden içmeden kesilme suretiyle, dü$üncelere gark olmu$ bu arkada$, karde$imin ismini hatırlamı$ ve o’na ula$mı$. "ben x ki$iyim vakti zamanında bikbikbik".. falan.

ve ben bu olayı sabahın köründe karde$imin bana telefon açmasıyla (ve uyandırılma ile) öğreniyorum; sanki tsk darbe yaptı..

ve $imdi soruyorum beni yıllarca unutmayıp, akabinde facebook vasıtasıyla bulmak için kıçını yırtan sevgili dosta;

arkada$ nedir bu bitmek bilmeyen hırs? yahu bu azimin sebebi nedir? seviyordun da söylemedin mi vakti zamanında, evlenme mi teklif edeceksin, yaw göd mü isteyeceksin aga nedir senin içindeki beni bulma azmi?!

?!!?

hesabı kapattırıp $ıpıdık terlik alasım var kendime..

7 temmuz 2008 taraf a dokunamazsiniz eylemi

the wall
taraf gazetesi’ne yapılmı$ olan sanal muhtıra’nın ardından, bu olaya belki bi’ tepki, belki de bi’ cevap olarak düzenlenecek olan eylemdir. belki de sadece güne$ seyredilecektir.

ayrıntılara $uradan ula$ılabilir:

http://www.facebook.com/event.php?eid=30836949328

ek: katkılarından dolayı elaijsa’ya nam-ı diğer saviela’ya te$ekkürler.

benim gözlerim küçükken maviymis donmus

the wall
beynine zıçmak istediğim insan modeli. gözüne de olabilir bak. (te$bih için kusura bakmasın kimse)

var böyle tipler. ego $i$irme için can simidi argümanları: "yok gözüm küçükken açık maviydi / kırmızıydı / turuncuydu." falan.

1-bana ne.
2-bana ne.
3-bana ne.

ricamdır, demesin kimse bu cümleyi. komik. onu geçtim; gereksiz. ben bugüne kadar (hatta kendim dahil) gözü renkli diye önüne ultra büyük kırmızı halılar serilen bi’ insan görmedim. göreni de görmedim.

gözünüz (gözümüz) görsün yeter. ciddiyim bak.

sol açıktan mektup

the wall
vakti zamanında küçük iskender’in kenan evren için kaleme aldığı, radikal’de çıkan yazısı. $öyledir:


sayın kenan bey,

bu mektubu size serin bir mart sabahı, atatürk’e dil uzatan bir youtoube videosunu seyredip sinirle kahvemi yudumlarken yazmaya karar verdim; satırlarımı pek de düşünerek sıralamayacağım; zaten düşünmek gibi ahlaksız bir eylemin girdabına kapılmış bir neslin yok edilememiş ender zatlarından biriyim; en azından özürlü bırakacağınızı umduğunuz bir devrin çocuğuyum; pek öyle lale devri de değil o; bal gibi kötek devri.

zat-ı âliniz, darbeyi yaptığında henüz 17 yaşındaydım; cebir hesabım kuvvetlidir; şu an cebren ve hileyle 44 civarında seyrediyorum; mamafih sizin kadar dirayetli ve müstakil bir soğukkanlılık sergileyemediğimin de farkındayım.

bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç / orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti; akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen tünel’de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti. ben sayenizde kabataş erkek lisesi’ndeki eğitimimi okulun koridorlarında dolaşan askerlerin eşliğinde, arada sırada canı sıkılanların bizleri copla sıra dayağına çektiği bir ilim yuvasında tamamladım; siz işkencelerdekilerle vakit geçirirken bendeniz girdiğim tıp fakültesindeki kadavraların başından mide bulanarak kaçtım; kendimi hep bir işkenceci gibi gördüm orada. sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri kesmek, daha da kesmek, mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim. son kadavram bir çiftçiydi. onun, tahtaya çivilerle çakılmış o büyük ellerini, hayatı kavramaya, toprağı kucaklamaya hazır ellerini unutamadım; bir ölünün kutsal ellerini öpmek ne demektir, bilir misiniz?! ne faşizme yenilen babamın ellerini ne sizin ellerinizi öperim; o büyük köylünün elleri sizlerinkinden daha sıcak, daha şefkatli, daha öpülesiydi. ben o adamın elleri sayesinde hayattayım bugün.

asmayıp da beslediğiniz biri...

dedim ya, babam ressamdı, siz de resmi seversiniz; babam hayatı boyunca bir yapmadı, yapamadı kenan bey; masum bir içgüdüyle sanki çıplaklığı fakirliğe bağladı; fakir olan çıplaktı ve bunu resmetmek adeta alaydı onun gözünde; size nü konusunda ne ilham verdi kestiremiyorum ama, cinsel organlarına tazyikli su fışkırtılan kızların ya da hayalarına elektrik verilen devrimci delikanlıların çağrışım yapma olasılığı yüksek; kim bilir bizzat tetkik ettiğiniz bir seansta "bir gün bu vahşeti tuvallere estetik kaygı güderek nakşetmeliyim" diye düşünenler arasına da karışmış olabilirsiniz. malum, her yer, her şey karışıktı o vakitler; akıllar da dahil buna. insanın tamama gücü yetmiyor işte; asmayıp da beslediğiniz kişilerden biri olarak bunu ifade etmeyi ortamın müsaitliğine bağlıyorum.

vaktiniz varsa ve gözlerinizin sağlığı yerindeyse dostoyevski’nin ’suç ve ceza’sını okumanızı önereceğim naçizane. o pek nutuk havasında değildir ancak, gizliden gizliye barındırdığı tiratlarla iç hesaplaşmanın hastalıklı yapısını teşhir eder; ah elbette fazla toplumsal sayılmaz belki, kim bilir fazlasıyla bireycidir de, ancak topluma bir noktadan başlamak da lazım. birey, bunun için iyi seçilmiş bir giriş kapısı. başka hayatlara saygı duymanın solculukla doğrudan ilgisi olmadığına kanaat getirebilirsiniz; başka hayatlara saygı duymak, bu aralar önemini fark ettiğinizi sandığım özgürlük denen, sizce kızıl bir hevesin tezahürüdür aslında. yani sizin de anlayacağınız şekilde söylersem bir tarafta kızıl kuvvetleri temsilen özgürlük vardır, bir tarafta karanlık kuvvetleri temsilen derin devlet politikası. bir nevi warcraft; varsa torun torba, bu bilgisayar oyununun brifingini verebilirler size. güzel oyundur: insan ırkıyla yaratıkların mücadelesi. ama baştan seçmeniz lazım hangi tarafta olduğunuzu. inanır mısın, bir kaptırıyorsunuz kendinizi; ne şiir kalıyor, ne özlem, ne mücadele, ne memleketi kurtarma arzusu, pata da küte de, kılıç al, kalkan al, geçiyor ömür. ikinci el savaş oyunları, her zaman ucuzdur, herkese tavsiye ederim.

neyse, konu dağıldı, ee, kolay değil, şizofreniyi bir siper, bir sığınak kabul etmiş, hayatta kalmayı başarabilmiş bir neslin çocuğu olmak, bu acılarla barışık yaşabilmek; bazen benim de dengem kaybolabiliyor. mazur görmeli.

ortalara bir yerlere dallas

benim babamın bavulu olmadı hiç; çünkü her an yolculuğa çıkabilecek kadar tedirgin değildi; tam tersi, yerleşik bir adamdı o. davasına, düşüncelerine, sevinçlerine, üzüntülerine körü körüne bağlıydı; evcildi kısaca. eline tutuşturulmuş bir pusulayla yaşamadı. insanların işaret ettiği yerlere gitmedi. doğduğu ülkede doğduğu kadar temiz öldü. herkes onun kadar şanslı değil.
duydum ki, babamın doğduğu ve temiz öldüğü bu ülkeyi şimdi de eyaletlere ayırma, ortalara bir yerlere dallas yerleştirmeye niyetli taslaklar hazırlanıyormuş; bir oyun daha vardır; gizli hedef. oyunculara başta görevler dağıtılır ve herkes bir dünya haritası üzerinde ordularıyla bu gizli görevlerini sonuçlandırmaya çalışır. o da zevklidir.

madem oyun oynayacaktık kenan bey, madem her şey bu kadar pamuk helvası kıvamındaydı, madem oyunlar masumdu, o çiftçinin ellerine neden çiviler çakıldı, o zamanki yaşıtlarımın boyunlarına ilmik neden geçirildi; neden babalar ölüme, gençler işkenceye gönderildi, neden bir dönemin taze beyinleri coplar eşliğinde eğitildi; zarlar mı hileliydi, krupiyer mi ahlaksızdı, nü’ye malzeme model mi yoktu?!

sizi bu yaşta daha fazla yormamak lazım; kusura bakmayın, başta da dedim, şu videoya sinirliyim aslında. mektubuma son verirken, şu öpme / koklama bahsine gelmişken, eylemsiz kalmayı tercih ediyorum. kısmi "fikir arkadaşı"nız sayılabilecek yıldırım gürses’in dediği gibi ’biliyorum, bu son mektup ayıracak bizi’ lakin, çıkarayak, bu coğrafyada düşünce özgürlüğünün sizin de canınızı yakmasına ben ve kahvehanedeki arkadaşlarım pek güldük. artık sayenizde okumuyor, düşünmüyor, statik bünyelerimizi okeyle, kingle, batakla tıka basa dolduruyor, boş vakitlerimizde nü resimlerin önünde 17 yaşlarımızın geç kalmış tatminlerini kolluyoruz.

shakira nasıl, biz hastasıyız.

hürmetler.

http://tinyurl.com/5y4b85

pablo neruda

the wall
bi’ $iiri vardır ki, ayrı$tırır insanı, $öyledir:

i do not love you as if you were the saltrose, topaz or arrow of
carnations that propagate fire;
i love you as certain dark things are loved secretly, between the
shadow and the soul.
i love you as the plant that does not bloom and carries
hidden within itself the light of those flowers;
and thanks to your love, darkly in my body
lives the dense fragrance that rises from the earth.
i love you wit
i love you without knowing how, or
when, or from where, i love you simply,
without problems or pride:
i love you in this way because i don’t
know any other way of loving but this,
in which there is no i or you,
so intimate that your hand upon my chest
is my hand,
so intimate that when i fall to asleep
it is your eyes that close.

taraf

the wall
web sayfası uzunca bi’ süredir insana anevrizma geçirtecek kadar geç açılan gazete.

hatta bu konu hakkında (sadece benden kaynaklanan bi’ sorun mu acaba diye dü$ünerek) üç be$ ki$iye de sormu$luğum ve aynı cevabı almı$lığım vardır.

$öyle sağlam bir siteye haiz olsa, gerçekten çok güzel olacak.

26 haziran 2008 rusya ispanya maçı

the wall
sonuç olarak, ispanya’nın kazandığı maçtır.

gerçekten çok ilginç ama. olması gerekenden fazla tuhaf. $öyle ki:

bir (kastım bu turnuva) turnuvanın çeyrek finaline 8 takım çıkıyor. çıkan bu takımların 6’sının (ki buna türkiye de dahil) sponsoru nike firması. diğer ikisinin de adidas firması. fakat total durumda, ne oluyor ne bitiyor; olasılık dahilinde gerçekle$mesi; gerçekten, ama gerçekten çok dü$ük olan iki aynı sponsor çok uluslu $irket’e sahip bu iki adidas’lı takım finalde kar$ı kar$ıya geliyor. bu olasılık mantıklı olarak dü$ülürse gerçekten dü$ük.

biraz globalizm. bolca kapitalizm. sos niyetine fanatizm. gözya$ı ve haykırı$larla servise hazır.

ya o değil de, acaba diyorum bazen, yanımıza bi’ kaç adet kıyafet / çul / çapıt ve $ıpıdık terliklerden alıp, amazon ormanları’na mı yerle$sek... balık falan avlarız, ehli otlarla filan besleniriz, geçinir gideriz ya. mis.

26 haziran 2008 rusya ispanya maçı

the wall
an itibarıyla oynanacak maçtır.

ve buraya $unu yazıyorum; maçı her $artta (sponsoru / canı / ciğeri / her bi$eysi adidas olan) ispanya kazanacaktır. ve nike sponsoru e$liğindeki rusya yenilecektir. tıpkı dünkü adidas’lı almanya’nın kazanmı$ olduğu gibi.

aksi takdirde e$$$ekler gibi anırırım. yaparım bunu.

kaynak: futbol asla sadece futbol değildir.

kaynak 2: futbol - kapitalizm ili$kisi / karde$liği.

kazanmadan sevinmek

the wall
bazı ikinci dünya ülkelerinde yapıyorlarmı$ diye duyduk.

malumat öyle.

ek: benim gibi "ulan bu sefer arabaya bi’ ziyan verecekler" $eklinde bi dü$ünce ile sakın balkona pencereye de çıkmayın ha, zannedersem ellerinde silah da var.
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol