confessions

the wall

- Yazar -

  1. toplam entry 221
  2. takipçi 1
  3. puan 15598

sigara

the wall
dünyanın en zararlı maddelerindendir. lakin, gelecekte başımıza dert açar şeklinde endişelerle bırakmak mantıksal açıdan doğru değildir. şu şekilde açıklayabiliriz:

her insan potansiyel ceset adayıdır. yani bir insanın her an ölme ihtimali vardır. örneğin, bir insanın şu anda ölme ihtimali, % 50 dir. bundan sonra yaşama ihtimali ise yine % 50 dir. dolayısıyla, sigara içince, başımıza gelecek vakalar, yaşama ihtimalimiz olan % 50 gerçekleşirse, vuku bulacaktır.

misal olarak, bir insanın hormonlu gıda, dengesiz beslenme, stres gibi nedenlerle, ileriki hayatında yine yüzde elli ihtimalle kanser e yakalanabileceğini düşünelim. bu oran, hayatta kalma ihtimali olan % 50 nin içindedir. dolayısıyla bu ihtimalin yarısına yani % 25 e tekabül eder. sigara nın insanın kansere yakalanma riskini % 80 arttırdığı söyleniyor. bu durumda kişinin, kansere yakalanma ihtimali, % 25 ten, % 45 a çıkar. lakin, bu yüzde 45, hayatta kalma oranınızın içindeki yüzde 45 tır. akabinde bu rakam, şu anda ölme ihtimali niz olan % 50 den daha azdır. yani,

şu an ölme ihtimali > sigara yüzünden ölme ihtimali

yahut,

%50 > % 45 dır.

elhasılı, sigarayı bırakmak matematiksel açıdan mantıklı değildir.

edit: siz yine de azaltın. hayat matematik kurallarından oluşmuyor.

dahi anlamına gelen da

the wall
internet aleminde çoğunlukla / hala ayrı yazılma dikkatinin özenin gösterilmediği -da dır. genelde, yanlış bir şekilde bitişik yazılır.

son bir kez daha uyarmak istiyorum.

eğer o da var anlamında kullanılacaksa bu kelime ayrı yazılır.
örneğin, kitap da var, masa da var.

lakin; üstünde, yanında gibi bir anlamla, yani ismin -de halinde kullanılacaksa, o zaman bitişik yazılır.

masada var. (orda duruyor anlamında, yer bildirme cümlesi)


ziyadesiyle karamsar bir edit: bu entry nin 100 yıl sonra da reel bir değer ifade edeceğini biliyor olmak beni üzüyor.

nasa nın kainata beatles dinletmesi

the wall
birkaç gün önce gerçekleşen bir olaydır. nasa daki yetkililer, kendilerini kasmış, aşmış ve sonunda; sesi saniyenin bilmem kaçına bölmüşler, dalgalar halinde çoğalan sesi de uzayda büyük bir alana yaymayı başarmışlar. bunun gibi bir şey yapmışlar, işin teori kısmını tam anlamadım ama, içimden bi ses bunun suçunu biraz da haberi yapanlara yüklemem gerektiğini söylüyor.

yani nihayetinde, dünyanın haricinde başka canlı formları varsa, beatles dinlediler diyebiliriz. düşünüyorum da şu anda bi varlık topluluğu, kainatın çok uzak bir gezegeninde, “uzaydan gelen acayip tıngırtı” şeklinde duydukları müziği, aynı adlı başlıkta kendi youtube larına falan koymuş olabilirler mi. yoksa beatles ı önüne gelen download falan mı ediyordur… yoksa kainatın çok uzak bir gezegeninde şu anda, bilim canlıları kendi televizyonlarında canlı yayında geçip
-kara delikten gelen sesti o..
-hayır efendim, bizzat dinledik biz. delik işi falan değildi. şeklinde reyting kaygılarına mı düşmüşlerdir.

hayır madem uzaya sinyal gönderebiliyorsun, “biz dostuz hala telefonla haberleşiyoruz siz de ne var ne yok açsana bluetooth unu ile birbizimize fotoğraflarımızı yollayayalım, tanışalım” gibi daha insanî yaklaşımlar içine girsene… ne oldu şimdi kafadan bacaklı bikaç canlı lett it biiiiii diye bağırınca…. nasa bunu yapınca niye mutlu oldu anlamadım… evet bilim keriziyim ben… ve 21.yüzyıla bayılıyorum…


merak ettiğim şey, bir şey anlamış olup olmamaları…

senin kaç tane erkek arkadaşın var sorusu

the wall
kadınlara asla / kat’a / zinhar / hiçbir surette ve $ekilde sorulmaması gereken bir soru imi$. evet. $öyle de açıklayabilirim:


$imdi geçen benim telefonum çaldı “lülülü” $eklinde. yani melodi tam olarak öyle değil ama ses çıkardı diyelim. baktım benim bi’ pıtırcık kuzen var o arıyor. geçen sene onu istanbul hukuk’a kaydettirdik amcası. çok sevinçliydi kayıt esnasında bir göreceksin. hatta okuldan kitap da vermi$ler buna, imtihanlara falan giriyor. canım benim. girsin tabi.

neyse açtım “ne yapıyorsun ne ediyorsun” retorik muhabbetinden sonra, “ya müsait bi’ zamanında görü$elim mi” dedi bu bana. ya aslında arada da bi’ $eyler söyledi fakat, itiraf etmem gerekirse arada ne dediğine dinlemedim. yahu çok konu$uyor be sevgili okuyucu. bik bik bik bik. of. akabinde olur molur dedim, ben ararım seni dedim. müsait olduğum zaman aradım hatta, görü$elim dedim, sonrasında okulunun önüne gittim, alacağım ben bunu güya..

heh. sağa / sola / gökyüzüne bakıp, bekleme süremin miadını doldurmasını esefle bekledikten sonra, benimpıtırcıkkuzen’in yanıma doğru yakla$tığını gördüm. lakin yanından kadın cinsinden bir kızcağız da var, evet. tanımıyorum ben kendisini tabi. sonrasında bu ikisi geldiler yanıma; öpüp / kokla$ma / tanı$ma / tanı$tırma faslını da atlattıktan sonra tramvay denilen gubudik alete binmek için yollandık.. yollandık yollanmasına da, benimpıtırcıkkuzen bir kulağında kulaklık olması dolayısıyla (hay ben o kulaklığını senin) yarım yamalak duyuyor konu$ulanları.. bundan dolayı, ben de pıtırcık kuzen’in yanında onunla beraber gelen kızcağızla muhabbet etmeye ba$ladım..

(yazarın notu: kızcağız dediysem, 1,75 boylarında, takriben 50 kilo, ağzı ve burun orantısına bakarak, kesinlikle yüce yaradan’ın bo$ bir zamanında incelikle yarattığını dü$ünebileceğimiz bir insan evladı. ayak numarası ve göğüs ebadını tam olarak bilmemekle beraber, onların da orantılı olduğunu eklemeden geçmeyeyim. evet anladın sevgili okuyucu ne demek istediğimi. saçmalama yahu, hayır asılmadım, minvali o yönde olan bir yazı değil zaten bu. yazarın notu burada intihar etme suretiyle biter )

bu arada tramvay bekleniyor tabi. benim bineceğimden ötürü olsa gerek, gelme yönünden olumlu dü$ünceleri de yok bi’ türlü. beklerken tabi “bo$ durmama” $eklinde refleksler geli$tirdiğimizden dolayı da, biz; bu insan yavrusu ile konu$mayı ilerlettik tabi. kutupların aslında çok $irin / $ip$irin olmasından tutun da, hindistan’da gsmh’nın dü$üklüğünden kaynaklanan ya$anan insanlık dramlarına, ondan; aslında ay’a daha önceden gidilmemi$ olmasından, o görüntülerin hollywood bodrumlarında çekilmi$ olduğuna kadar bi’ sürü konuya gözden geçirme yaptık.. o sırada tramway geldi, binme i$lemini de gerçekle$tirdik.. arkasından, tramvay’da normal zamanlarda diğer ki$ilerle akraba çıkma olasılığımızın minimal seviyede olduğunu görünce, bu sakinlikten faydalanıp konu$maya devam ettik.. o sırada söz döndü dola$tı “sevgili / kız arkada$ / erkek arkada$” meselelerine geldi. kar$ıdaki insan evladı, bana bu soruları sorduğu; hatta ben de sormu$ olduğu soruları cevaplamı$ olmam dolayısı ile, ben de kendimde; ona arkada$larıyla ilgili sorular sorma hakkı buldum. evet sevgili okuyucu, ben cevapladıysam böyle bi’ hakkım var.. o sırada, tramvay’da ineceğimiz yere geldik, indik. akabinde ben gayri ihtiyarı, bütün iyi niyetimle ve sadece o anda öylesine aklıma gelmi$ olmasından dolayı, (bütün iyi niyetimle ile yineliyorum) bütün doğallığım ile, (hatta o anda az sonra ne içsem in hesabını yapıyorum) artı niyet beslemeksizin $u soruyu soruvermi$im:

-ya senin kaç tane erkek arkada$ın var?

ben, bu soruyu sordum ve bütün doğallım ile yürümeye devam ediyorum. yanımda benimpıtırcıkkuzen var bir kulağında kulaklığı. üçümüz bir hizada olmasak da yürüyoruz.. i$te tam o sırada, kulaklarımda $u sözler o duvardan o duvara yankılandı:

-benim erkek arkada$ım yok bi kere..

evet. bu sözün ba$ındaki var / yok kısmına normal bi’ tepki vermeyi dü$ünürken, sonundaki “bi kere” sözcüğündeki “çemkirme” hissiyatından i$killendim. ve i$te tam o anda fark ettim. (hay senin fark etmeni seveyim) ben kıza, (kafamdan geçenleri saklama gereği duymadan) soruyu adet belirme olan “kaç tane” soru sıfatıyla sormu$um.. normal $artlarda müspet / menfi sonucunun olması gereken bir soruyu, “sayı” belirtme $eklinde sorup, o yönde cevap isteyince de, kıza “bi$eysin” demi$ oldum kısacası...

hay süpersonik embesil... hay dilinde e$ek arıları ip atlasın e mi?.. ulan erkek denilen hücresel, marketten alınan zerzevat mı da, kızcağız havuduyla götürsün? sözlerinin geli$ gidi$ istikameti nerelere uğruyor bi’ dü$ünsene lan..

neyse, durumu muzipliğe vurup, durumu kurtarmaya çalı$tım ammavelakin çok pis göd oldum.. kız da anladı bunu ben de.. göd olmakla da kalmadım, akabinde insanlığımdan da ikrah ettim, utandım... ondan sonra da pek konu$madık zaten, bir yere oturup bi’ $eyler içtikten sonra (allah seni inandırsın ne içtim hatırlamıyorum sevgili okuyucuyu) müsaade isteyip, ortamdan kaçtım..

sonrasında, az önce de benimpıtırcıkkuzen emesen zımbırtısından bana, “slm ne yapıyorsun” yazmı$... o yazıyı görünce bütün bu olanlar aklıma geldi, cevap yazmak $öyle dursun, içimden titre$im göndermek bile gelmedi. sonrasında oturup bunları yazmı$ım.

öyle.

bilgi sözlük

the wall
selam sözlük, nasılsın bugun?

bu ziyadesiyle retorik ba$langıçtan bir adım sonra da, an itibarıyla odamın ve gözlerimin içini doldurmayı ba$armı$ güne$e selam etmek istiyorum. bu kadar kama$tırarak gözlerimi, anılmak mı istedi nedir artık. sana da selam olsun, doğan güne$...

az önce üstün körü yaptığım bi’ inceleme sonucunda, (sanırım) bu ba$lık altına daha önceden entry girmemi$im. bu ilk ve son olacak yani...

$u anda itiraf etmem gerekirse, bu “the end” noktasına gelmemde bana vesile olan onlarca konu geldi aklıma. (dramatize mode off sakin olun). bir çoğunu elerken aklımda kalanlardan bazıları da $u $ekildi örneğin... önce, cümlelerden sonra “bir karakter bo$luk bırakılması gerektiği” halde bırakmayan, bunu yaparken de, o engin bilgileriyle türkçe konusunda öğüt veren ki$ilere, gülmekten yere yatıyor olmam geldi mesela... sonra giderayak millete çemkirme olayını gerçekle$tirmenin pek de yararlı olmayacağını dü$ünerek konuya sentez yapmaktan vazgeçtim. akabinde hala “emrah ko$” diyalogları yazan bi’ kitlenin zeka gradosuna ciddi bir ara$tırma yapma eğilimimden tutun da, sözlük denilen sanal popülasyon merkezindeki “eğlenme ve sosyal aktivitisyon” olayını ciddiye alıp, konuya vatan / millet / sakarya düzlemlerinde incelemeyi ba$aranlara kadar; bir çok konuyu hatırlamak ve hatırlatmak istedim...

mamafih; sonradan hepsini sadece “anmı$ olmak isteme”m konusunda anla$tım kendimle, o kadar. konuyu neden / sonuç ili$kisine yatırıp; paragraf paragraf müspet / menfi cihet belirmekten vazgeçtim yani... yukarıdan bakınca da, resmin küçük parçalarından ba$ka bi’ mana ihtiva etmiyor zaten. (anlayan anladı notu) ki daha yukarıdan bakınca biz de bir $ey ifade etmiyoruz aslında. (son cümle global bazda bi’ içlenme alınma sözlük hemen)

lakin, sözlük ile ilgili ufak tefek bi kaç kelam da etmi$ olayım tabi. bakın ben kendimi iyi bi’ yazar gören biri değilim. fakat yıllardır sözlük yazarlığı / okurluğu yapan biri olarak nacizhane bir tavsiyede bulunmak istiyorum bazı arkada$larıma; çocuklar halıya / kilime tanım yapmayın. halının ne olduğunu kre$te öğretiyorlar bize. özgür bırakın beyninizi. eminim bu özgürlüğün altından özgün yazılar çıkacak. unutulmaması gereken bir ayrıntı daha, buradaki hiç kimse “süper yazar” değil. zaten, konunun muadili olarak değerlendirebileceğimiz ek$isozluk’te ve diğer sözlüklerde de süper yazar yok... bundan dolayı kasmayın kendisini, yeter ki beynini özgür bırakılmı$ bi’ yazar olun / olabilin, en azından kendi ki$iliğiniz açısından önemlidir bu.. zaten problemi, iyi yazma / yazmama burada ararsanız büyük bi’ yanılgıya dü$ersiniz... ha bu arada, arkamdan "lan hıyar bunları buraya niye yazdın zaten biliyoruz" diyeceklerini dü$ündüğüm bazı bünyelere de "ben bilmediklerini dü$ündüğüm bazı arkada$lara yazdım" der ve kapatırım konuyu. anla$tık ya hem, dramatize de mode off zaten.

lakin, eklemek istediğim bi nokta daha var ki sözlük, belki de gözden kaçırılmaması gereken tek nokta bu: herkesin bildiği gibi biz burada duygulanım ya$ıyoruz sözlük, seviniyoruz, üzülüyoruz, mutlu oluyoruz, hayal kırıklığına uğruyoruz, sinirleniyoruz, umutlanıyoruz falan... ama en önemlisi bunlar değil; biz burada bazı $eyleri payla$ıyoruz. her $eyi es geçebiliriz belki, ama "payla$ma" nın kıymetini bil sözlük. en azından saygı göster. gerisi farazi...

$imdi buraya kocaman bir her neyse yazıp içine bütün olayları tıkı$tıracağım sözlük. her neyse. yazdım bile.

bilgi sozluk e üye olmu$ on binlerden biri olarak; tanıdığım / tanımadığım herkese bir adet selam etmeyi kendime bir borç bilirim. “iki gün sonra unutulacak olma” nick name li genel kuraldan dolayı da mutlu olan bir ki$i olarak son söz olarak $unu söylüyeyim;

sözlük dikkat et kendine, hayat gerçekten çok kısa...

hadi öptüm gıdıdan.

benim gözlerim küçükken maviymis donmus

the wall
beynine zıçmak istediğim insan modeli. gözüne de olabilir bak. (te$bih için kusura bakmasın kimse)

var böyle tipler. ego $i$irme için can simidi argümanları: "yok gözüm küçükken açık maviydi / kırmızıydı / turuncuydu." falan.

1-bana ne.
2-bana ne.
3-bana ne.

ricamdır, demesin kimse bu cümleyi. komik. onu geçtim; gereksiz. ben bugüne kadar (hatta kendim dahil) gözü renkli diye önüne ultra büyük kırmızı halılar serilen bi’ insan görmedim. göreni de görmedim.

gözünüz (gözümüz) görsün yeter. ciddiyim bak.

facebook

the wall
bi kaç gün önce bi’ anım oldu kendisiyle benim. hey allam ya.

ben facebook hesabını / oradan mail adresime ula$an bilimum mailleri ahım $ahım ipleyen bi’ insan değilim. dolayısıyla beni ekleyenler ile aramızda "confirm" mesafesi bazen aynı senkranizasyonda olmuyor. elhasılı; geçenlerde ortaokul’da aynı okulda okuduğum bi’ arkada$ eklemi$ beni ve kendisini onaylamam için beklemeye koyulmu$.. benden onaylanma gecikince, her normal insan gibi "beklemek" yerine yerine yemeden içmeden kesilme suretiyle, dü$üncelere gark olmu$ bu arkada$, karde$imin ismini hatırlamı$ ve o’na ula$mı$. "ben x ki$iyim vakti zamanında bikbikbik".. falan.

ve ben bu olayı sabahın köründe karde$imin bana telefon açmasıyla (ve uyandırılma ile) öğreniyorum; sanki tsk darbe yaptı..

ve $imdi soruyorum beni yıllarca unutmayıp, akabinde facebook vasıtasıyla bulmak için kıçını yırtan sevgili dosta;

arkada$ nedir bu bitmek bilmeyen hırs? yahu bu azimin sebebi nedir? seviyordun da söylemedin mi vakti zamanında, evlenme mi teklif edeceksin, yaw göd mü isteyeceksin aga nedir senin içindeki beni bulma azmi?!

?!!?

hesabı kapattırıp $ıpıdık terlik alasım var kendime..

genellemelerin hastasıyım

the wall
ki$ileri herhangi bir argümanla "bile" genellemek imkansızken, binlerce insanı kendi mabadından ihrazatta bulunduğu farazi tespitlerle (tespit eyyy gidi) genelleyen insanların (insan?) hayata bakı$ açıları için kullandıkları söz öbeğidir.

yol

the wall
yollar geçiyoruz geride bir silüetin parçalanmı$ kırıntılarını bırakarak.. her seferinde sonunda güne$li bir öğleden sonrasını hissetmeyi umarken, rüzgarlı bir sabahla kar$ıla$tığımız.. yollar eksiltiyoruz kalibreden geçen saniyelerin yıllara dönü$mesini bekleyerek ve bu sırada, araya hayat denilen mana arsızını tıkı$tırırken.. yollar sayıyoruz.. zihnimizdeki dü$ünsel bo$lukların aralarına sızan, tahammülü zor gemici fenerlerinin ı$ığından saklanmaya çalı$ırken.. yollar buluyoruz.. en fazla metanet isteyenin hemen önümüzde varolan son yol olduğunu dü$ünüp; bu konuda, kendimize varolan saygıyı da minimalize etme seansı düzenlerken..

ve sen.. ve ben.. ve o.. hem de fark kelimesine mana ihtiva ettiremezken.. hem de ba$armı$ken aynı oksijenin içindeki karbondioksit miktarı ile oynamayı.. hem de hissetmi$ken senin, benim ve onun; bu oyunda sahip olduğu mevkinin, nevimiz tarafından bize biçilen ve bilinçsiz olasılıklara tanım sınırlandırması yaptırırken olu$an varsayım lar olduğunu anlamı$ken.. hem de, acı çekmenin her kalpte ya$attığı milimetrik sapmalara rağmen, bize ait sansürü kaldırılmı$ bir perde olduğunu bilirken.. hem de, bir gün aynı güne$li gün özlemiyle bitecek olan yolun, aynı yere çıktığının anlamanın verdiği $a$kınlığı, birbirimizin gözlerinin içine bakarak atmaya çalı$ırken..

ayırıyoruz yolları..

the wall

the wall


çok fazla sigara içiyorum, çok fazla içki içiyorum, ama çok fazla, yazmam mümkün değil. durmadan geliyor ve doyamıyorum ve her$ey mahler’e karı$ıyor. bazen durdururum kendimi. dur bir dakika derim, git yat ya da dokuz kedini seyret ya da karınla otur biraz... ya hipodromdasın ya da macintosh’un ba$ında. ve dururum, frene basıp park ederim. kitaplarımın devam etmelerine yardımcı olduklarını söyleyen mektuplar alırım bazen. benim de devam etmeme yardımcı oldular. yazmak, atlar ve dokuz kedi.

bu odanın küçük bir balkonu var, $u anda kapısı açık ve harbor karayolunda seyreden arabaların ı$ıklarını görebiliyorum. sonu gelmeyen bir ı$ık akı$ı. bu kadar insan. ne yaparlar? ne dü$ünürler? hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için bir yeterli bir neden olmalı, ama değil. son derece önemsiz $eyler; bizi deh$ete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.

devam et mahler! harikulade kıldın geceyi. durma, orospu çocuğu! durma...!

charles bukowski

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi.

2008 eurovision şarkı yarışması

the wall
vlade divac ı takım elbise kravat ikileminde görmemizi sağlamı$tır.

ayrıca sunucu ki$ilik; ülkeler ile oy vermek için kullanacağımız numaraları hatırlatırken sıra türkiye’ye gelince, birden ciddele$mi$ ve $unları demi$tir, dramatize bir ses tonuyla:

"-katiyyetle türkiye’ye oy vermeyi denemeyin. sistem kabul etmiyor."

evet, sanırım denemi$ler...

son olarak, bosna hersek in yarı$macısı baya bir t bag i andırıyor gibi bir izlenim verdi, $ekil $emal olarak yani...

***

soldan sağa kayan yazı: bu haberlerde sanal reklam uygulaması yapılmı$tır...

***

önemli not: örovizyon günü bile görevinin ba$ında ciddiyetle bulunan igor a selam ederim.

independence

the wall
15 haziran 2008 turkiye cek cumhuriyeti maci’nın da sonucunu (bir bacağı eksik gelmi$ olsa bile) doğru tahmin etmi$tir.

ama bu değil, öncesi var.

$imdi 2008’deki eurovision’da indy koymu$ kafaya; "türkiye 7.olur". arlanmadan yazmı$ hatta. o derece. itiraf etmeliyim ki bunu görünce içimden "sallama jedi din karde$iyiz" dedim, demedim desem külliyen yalan...

akabinde türkiye’nin çek cumhuriyeti ile maçı. yine indy’den inciler... çek’lere üç gol çekeriz.. pehey de pehey.. yine itiraf edeyim bunu görünce "tabi tabi atarız, hadi lan ordan" dedim içimden. demedim desem yalancıyım. hocam chec $eklinde bilinen bir insan bozması varlık var çek’lerin kalesinde, chec güzel, chec iyi, chec ho$...

elhasılı, eurovizyon da geçti, maçlar da geçti kaldık yine biz bize...

ha sonuçlar ne mi oldu?

eurovizyon’da 7.olundu, çek’lere de "petr cech" faktörüne rağmen 3 gol attı türkiye.

sonuç olarak söz sende hocam. artık maçların sonuçlarını karatahta misali sözlüğe mi yazarsın, sentez üzerine tahminler yapıp bilimum $ans oyunları için kendini insanlığa mı adarsın ben orasını bilmem. harcama bu yeteneği. (he unutmadan elin değmi$ken akp’nin kapatılıp kapatılmayacağına bi’ baksana be hocam. kesin tarot açıyor bu evde.)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol