peride celal, bir yakını ameliyata alındığında, doktordan bu sözleri duyunca, işte tam bir roman adı diye düşünmüştü. üç yirmidört saat adlı bu roman için, çok sevilen birine yazılmış bir ağıttır da diyebiliriz. roman, bir hasta yatağı çevresinde, üç yirmidört saat süresince bir ana ile bir kızın hesaplaşmasını, iki kuşağın dramlarını yansıtıyor. bu roman, 1977 yılında yayımlanmış, peride celal, bu romanıyla, hürriyet gazetesi edebiyat ödülünü şair fazıl hüsnü dağlarca ile paylaşmıştı.
bu deyim, tehlikeli ameliyatlarda hasta yakınına ilk söylenen sözlerden biri. "üç yirmidört saat" sonra konuşuruz der doktorlar.
(bkz: endülüste raks)
başşehri: buenos aires
nüfusu: 32.617.000 (1991)
yüzölçümü: 2.780.092 km2
resmi dili: ispanyolca
dini: hıristiyanlık
para birimi: arjantin pesosu
arazi ve nüfus bakımından güney amerikanın ikinci büyük ülkesi. kıtanın incelen güney parçasının en büyük bölümünü işgal eder. arjantin, topraklarının büyüklüğü bakımından dünyanın sekizinci ülkesidir. batı yarım küresinde ise; kanada, abd ve brezilya’dan sonra dördüncü büyük memleketidir. arjantin tarafından idare edilen topraklar (falkland adaları, diğer bazı güney atlantik adaları ve antarktika’nın bir bölümü) hariç, ülke tahminen brezilya’nın 1/3’ü kadar geniştir. arjantin toprakları 22°-52° güney enlemleri ile 54°-74° batı boylamları arasında yer alır. kuzeyden güneye ölçülen maksimum uzunluğu yaklaşık 3700 kilometredir. en fazla genişliği yaklaşık olarak 1500 kilometredir. sahil uzunluğu ise 2500 kilometreye yaklaşır. başkent ve önemli bir şehir olan buenos aires, güney amerika’nın başta gelen limanlarındandır.
nüfusu: 32.617.000 (1991)
yüzölçümü: 2.780.092 km2
resmi dili: ispanyolca
dini: hıristiyanlık
para birimi: arjantin pesosu
arazi ve nüfus bakımından güney amerikanın ikinci büyük ülkesi. kıtanın incelen güney parçasının en büyük bölümünü işgal eder. arjantin, topraklarının büyüklüğü bakımından dünyanın sekizinci ülkesidir. batı yarım küresinde ise; kanada, abd ve brezilya’dan sonra dördüncü büyük memleketidir. arjantin tarafından idare edilen topraklar (falkland adaları, diğer bazı güney atlantik adaları ve antarktika’nın bir bölümü) hariç, ülke tahminen brezilya’nın 1/3’ü kadar geniştir. arjantin toprakları 22°-52° güney enlemleri ile 54°-74° batı boylamları arasında yer alır. kuzeyden güneye ölçülen maksimum uzunluğu yaklaşık 3700 kilometredir. en fazla genişliği yaklaşık olarak 1500 kilometredir. sahil uzunluğu ise 2500 kilometreye yaklaşır. başkent ve önemli bir şehir olan buenos aires, güney amerika’nın başta gelen limanlarındandır.
(bkz: eva peron)
(bkz: carlos menem)
suriye asıllı bir aileden geliyor. 1989-1999 yılları arasında arjantin devlet başkanıydı.
1992 yılında türkiye’ye yaptığı resmi ziyaret sırasında babasının osmanlı vatandaşı olduğunu ve bu nedenle arjantin’de el turco olarak çağrıldığını söyleyerek dönemin cumhurbaşkanı demirel’den türk pasaportu talep etmiş ve ülkesine cebinde kırmızı türk pasaportu ile dönmüştür.
http://www.nndb.com/people/047/000024972/menem-sm.jpg
1992 yılında türkiye’ye yaptığı resmi ziyaret sırasında babasının osmanlı vatandaşı olduğunu ve bu nedenle arjantin’de el turco olarak çağrıldığını söyleyerek dönemin cumhurbaşkanı demirel’den türk pasaportu talep etmiş ve ülkesine cebinde kırmızı türk pasaportu ile dönmüştür.
http://www.nndb.com/people/047/000024972/menem-sm.jpg
(bkz: alaturka saat)
ezani saat de denir.akşam ezânı (gün batımı) saat 12 kabul edildiğinden günler uzarken her gün ileri, kısalırken de her gün geri alınır. bâzı takvimlerde o günün yaprağında "ezâni saat 1 dakika geri alınır", "ezâni saat 2 dakika ileri alınır", "ezâni saat ayarlanmaz" şeklinde uyarılar bulunur. bu uyarılar vaktinde yapılmazsa sonradan kaza edilmelidir tabi. meselâ 5 ocaktan beridir dikkate alınmamış ise ya tek tek bütün yapraklardaki bu sayılar toplanır, çıkarılır bir şekilde konsolide edilir öyle ayarlanır ya da en güzeli, tam ezan okunurken 12 yapılır.
günü 24 saat sayarak, günün baslayisini gece yarisi 01 olarak kabul eden saat sistemi.
tanzimat fermanıyla birlikte ticari hayattan daha sonra 1 ocak 1926dan itibaren yürürlüğe giren 26 aralık 1925 tarih ve 697 sayılı kanunla uygulamadan tamamen kalkmış, alafranga saat kullanılmaya başlanmıştır.
(bkz: şakird)
azerilerin öğrenci anlamında kullandığı kelime.
(bkz: 31 mart olayı)
istanbulda doğdu. kimi kaynaklara göre doğum yılı 1884tür. ingiliz terbiyesiyle yetişmesini isteyen babası onu üsküdar amerikan kız kolejinde okuttu. orada rıza tevfikden (bölükbaşı) fransız edebiyatı dersleri aldı ve doğunun mistik edebiyatını dinledi. sonradan evlendiği salih zekiden de matematik dersleri alıyordu. koleji 1901de bitirdi. 1908de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılardan ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 mart ayaklanmasında bir süre için mısıra kaçmak zorunda kaldı. 1909dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. balkan savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. gerek bu çalışmaları, gerekse müfettişliği sırasında istanbul semtlerini dolaşması, ona çeşitli kesimlerden insanları tanıma fırsatını verdi. 1919da sultanahmet meydanında, izmirin işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma ünlüdür. 1920de anadoluya kaçarak kurtuluş savaşına katıldı. kendisine önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi verildi. savaşı izleyen yıllarda cumhuriyet halk fırkası ve atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917de evlenmiş olduğu ikinci kocası adnan adıvar ile birlikte türkiyeden ayrıldı. 1939a kadar dış ülkelerde yaşadı. o yıllarda konferanslar vermek üzere amerikaya ve mohandas gandi tarafından hindistana çağrıldı. 1939da istanbula dönen adıvar 1940ta istanbul üniversitesinde ingiliz filolojisi kürsüsü başkanı oldu, 1950de demokrat parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964te ölmüştür.
adıvarın seviye talip (1910), handan (1912) ve son eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatan yapıtlardır. yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüşmesini sergiler. bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine benzeyen ve ondan önceki türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda aramak doğru olur. yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defterlerinden ya da mektuplarından anlatır. erkek (bazen kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç çatışma, romanların moral sorununu oluşturur ve roman ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. adıvarın, biraz kendi olduğunu iddia edilen bu kadın kahramanları, yazarın o dönemde ideal saydığı türk kadınını temsil ederler. seviye talipler, handanlar, kâmuranlar her şeyden önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, batı terbiyesi almış, ama batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır.
adıvar 1910 yıllarında ziya gökalp, yusuf akçura ve ahmet ağaoğlu ile birlikte türk ocağında çalışmaya başladıktan sonra yazdığı yeni turan adlı romanında (1912) yurt sorunlarına eğilir. ii. meşrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, yeni turan adlı idealist bir partinin program ve çalışmalarını anlatırken yeni bir türkiyenin hangi sağlam temellere oturtulması gerektiği hakkında o zamanki görüşlerini açıklamak fırsatını bulur. ateşten gömlek (1922) ve vurun kahpeye (1923) romanlarında kurtuluş savaşı sırasında anadoluda tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden yararlandığı için daha gerçekçidir. bununla birlikte, bir aşk sorununun aşıldığı bu yapıtlarda da yüceltilmiş kadın kahraman yerini korur. ancak şimdi, yine olağan dışı bu kadın, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsılan kültürlü bir sanatçı olarak değil, milli dava peşinde erdemlerini kanıtlayan ya da anadoluda düşmana karşı savaşan bir yurtsever olarak çıkar karşımıza.
adıvarın ilk yapıtlarında türk okuruna sunduğu bir yenilik yarattığı bu kadın imgesidir. bu imge toplumda birbirine karşıt olarak algılanan değerleri uzlaştırdığı için önemliydi. osmanlı -islam geleneklerine göre ev kadını olarak yetiştirilmiş basit ve cahil kadın, o dönemin aydın kesiminin gözünde geri kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. öte yandan batılılaşmış "asrî" kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, namus anlayışı kuşku uyandıran bir kadındı. adıvarın kahramanları işte bu çelişkiyi kendilerinde uzlaştırmakla bir özleme cevap veriyorlardı. çünkü bunlar hem batılılaşmış hem de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus konusunda çok titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardır.
adıvarın en ünlü romanı sinekli bakkalda (1936) ileri bir adım attığını, yeni bir aşamaya vardığını görürüz. ilk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, ii. abdülhamid dönemindeki türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen sinekli bakkalın olay örgüsü siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. romanın okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle ii. abdülhamid zamanının istanbulu anlatmasıdır. ne var ki yazarın amacı bir dönemin türk toplumunu yansıtmak değildir yalnızca. bu felsefi romanda çevrelerin bir işlevi de belli değerlerin temsilcisi olmaktır. sinekli bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk kesimini; genç türklerden hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise, yozlaşmış yönetici kesimi temsil eder. roman iki kısma ayrılmıştır. birinci kısmın ana teması abdülhamidin istibdat idaresi karşısında şiddete başvurarak devrim yapmanın geçerliliği sorunudur. gerçi adıvar içtenlikle ezilen halktan yanadır, ama gelenekçiliği ve savunduğu mistik dünya görüşü şiddete başvurarak devrim yapmayı onaylamasına izin vermez. romanda ii. meşrutiyetin ilanı "asırların kurduğu müesseselerin köklerini" söken, "içtimaî ve siyasî nizam ve intizamı" altüst eden bir devrim olarak nitelenir. doğru tutum mevlevî tarikatından vehbi dedenin yaptığı gibi "herhangi bir hayat fırtınasını sükûnetle seyretmek"tir. yazar devrimden değil evrimden yanadır. romanın ikinci kısmında yozlaşmış saray çevresi sergilenirken ana tema olarak rabia ile peregrini ilişkisi gelişir ve evlilikle son bulur. bu evliliğin simgesel anlamı batı ile doğunun bileşimi olarak yorumlanmıştır. ama peregrininin "öyle basit ve insanî ananeler" dediği geleneklere bağlı sinekli bakkal mahallesindeki cemaat yaşamına hayran olması, müslümanlıkı kabul ederek rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerleşmesi, daha çok doğu değerlerinin üstünlüğüne işaret sayılmaktadır. ne var ki yazar, rabia ile peregrininin sevişip evlenmelerine inandırıcı bir hava verememiştir. farkedilir ki, olaylar yazarın kafasındaki bir görüşü dile getirmek için tertiplenmekte ve doğulu kadın ile batılı erkek yazarın tezi gereği seviştirilip evlendirilmektedirler. birinci kısımda olay örgüsünün doğal gelişimi, farklı dünya görüşlerine sahip kişiler arasındaki çatışmadan doğan gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kısımda yerlerini, zorlama izlenimi veren bir ilişkiye ve saray çevresinin tanıtılmasına bırakınca romanın sanatsal düzeyi düşer.
1943te chp ödülünü alan sinekli bakkal türkiyede en çok baskı yapan roman olmuştur. sinekli bakkalı izleyen romanların ise yazarın ününe katkıda bulunacak nitelikte oldukları söylenemez.
adıvar çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda da hem türkçe, hem ingilizce kitaplar yazmış, ingilizceden türkçeye çeviriler yapmıştır. zamanının dış ülkelerde en çok tanınan türk yazarı olmuştur. yapıtlarından kimileri ingiliz, fransız, alman, rus, macar, fin, urdu, sırp, portekiz dillerine çevrilmiştir.
yapitlar:
roman: heyula, 1909; raikin annesi, 1909; seviye talip, 1910; handan, 1912; yeni turan, 1912; son eseri, 1913; mevud hüküm, 1918; ateşten gömlek, 1923; vurun kahpeye, 1923; kalb ağrısı, 1924; zeynonun oğlu, 1928; sinekli bakkal, 1936; yolpalas cinayeti, 1937; tatarcık, 1939; sonsuz panayır, 1946; döner ayna, 1954; akile hanım sokağı, 1958; kerim ustanın oğlu, 1958; sevda sokağı komedyası, 1959; çaresaz, 1961; hayat parçaları, 1963;
öykü: harap mabetler, 1911; dağa çıkan kurt, 1922; kubbede kalan hoş seda, (ö.s) 1974;
oyun: kenan çobanları, 1916; maske ve ruh, 1945; anı: türkün ateşle imtihanı, 1962; mor salkımlı ev, 1963;
diğer yapıtlar: talim ve terbiye, 1911; turkey faces west, 1930; conflict of east and west in turkey, 1935; inside india, 1937; türkiyede şark-garp ve amerikan tesisleri, 1955; ingiliz edebiyat tarihi, 3 cilt, 1940-1949; doktor abdülhak adnan adıvar, 1956.
www.kultur.gov.tr
adıvarın seviye talip (1910), handan (1912) ve son eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatan yapıtlardır. yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüşmesini sergiler. bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine benzeyen ve ondan önceki türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda aramak doğru olur. yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defterlerinden ya da mektuplarından anlatır. erkek (bazen kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç çatışma, romanların moral sorununu oluşturur ve roman ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. adıvarın, biraz kendi olduğunu iddia edilen bu kadın kahramanları, yazarın o dönemde ideal saydığı türk kadınını temsil ederler. seviye talipler, handanlar, kâmuranlar her şeyden önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, batı terbiyesi almış, ama batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır.
adıvar 1910 yıllarında ziya gökalp, yusuf akçura ve ahmet ağaoğlu ile birlikte türk ocağında çalışmaya başladıktan sonra yazdığı yeni turan adlı romanında (1912) yurt sorunlarına eğilir. ii. meşrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, yeni turan adlı idealist bir partinin program ve çalışmalarını anlatırken yeni bir türkiyenin hangi sağlam temellere oturtulması gerektiği hakkında o zamanki görüşlerini açıklamak fırsatını bulur. ateşten gömlek (1922) ve vurun kahpeye (1923) romanlarında kurtuluş savaşı sırasında anadoluda tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden yararlandığı için daha gerçekçidir. bununla birlikte, bir aşk sorununun aşıldığı bu yapıtlarda da yüceltilmiş kadın kahraman yerini korur. ancak şimdi, yine olağan dışı bu kadın, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsılan kültürlü bir sanatçı olarak değil, milli dava peşinde erdemlerini kanıtlayan ya da anadoluda düşmana karşı savaşan bir yurtsever olarak çıkar karşımıza.
adıvarın ilk yapıtlarında türk okuruna sunduğu bir yenilik yarattığı bu kadın imgesidir. bu imge toplumda birbirine karşıt olarak algılanan değerleri uzlaştırdığı için önemliydi. osmanlı -islam geleneklerine göre ev kadını olarak yetiştirilmiş basit ve cahil kadın, o dönemin aydın kesiminin gözünde geri kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. öte yandan batılılaşmış "asrî" kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, namus anlayışı kuşku uyandıran bir kadındı. adıvarın kahramanları işte bu çelişkiyi kendilerinde uzlaştırmakla bir özleme cevap veriyorlardı. çünkü bunlar hem batılılaşmış hem de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus konusunda çok titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardır.
adıvarın en ünlü romanı sinekli bakkalda (1936) ileri bir adım attığını, yeni bir aşamaya vardığını görürüz. ilk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, ii. abdülhamid dönemindeki türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen sinekli bakkalın olay örgüsü siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. romanın okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle ii. abdülhamid zamanının istanbulu anlatmasıdır. ne var ki yazarın amacı bir dönemin türk toplumunu yansıtmak değildir yalnızca. bu felsefi romanda çevrelerin bir işlevi de belli değerlerin temsilcisi olmaktır. sinekli bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk kesimini; genç türklerden hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise, yozlaşmış yönetici kesimi temsil eder. roman iki kısma ayrılmıştır. birinci kısmın ana teması abdülhamidin istibdat idaresi karşısında şiddete başvurarak devrim yapmanın geçerliliği sorunudur. gerçi adıvar içtenlikle ezilen halktan yanadır, ama gelenekçiliği ve savunduğu mistik dünya görüşü şiddete başvurarak devrim yapmayı onaylamasına izin vermez. romanda ii. meşrutiyetin ilanı "asırların kurduğu müesseselerin köklerini" söken, "içtimaî ve siyasî nizam ve intizamı" altüst eden bir devrim olarak nitelenir. doğru tutum mevlevî tarikatından vehbi dedenin yaptığı gibi "herhangi bir hayat fırtınasını sükûnetle seyretmek"tir. yazar devrimden değil evrimden yanadır. romanın ikinci kısmında yozlaşmış saray çevresi sergilenirken ana tema olarak rabia ile peregrini ilişkisi gelişir ve evlilikle son bulur. bu evliliğin simgesel anlamı batı ile doğunun bileşimi olarak yorumlanmıştır. ama peregrininin "öyle basit ve insanî ananeler" dediği geleneklere bağlı sinekli bakkal mahallesindeki cemaat yaşamına hayran olması, müslümanlıkı kabul ederek rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerleşmesi, daha çok doğu değerlerinin üstünlüğüne işaret sayılmaktadır. ne var ki yazar, rabia ile peregrininin sevişip evlenmelerine inandırıcı bir hava verememiştir. farkedilir ki, olaylar yazarın kafasındaki bir görüşü dile getirmek için tertiplenmekte ve doğulu kadın ile batılı erkek yazarın tezi gereği seviştirilip evlendirilmektedirler. birinci kısımda olay örgüsünün doğal gelişimi, farklı dünya görüşlerine sahip kişiler arasındaki çatışmadan doğan gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kısımda yerlerini, zorlama izlenimi veren bir ilişkiye ve saray çevresinin tanıtılmasına bırakınca romanın sanatsal düzeyi düşer.
1943te chp ödülünü alan sinekli bakkal türkiyede en çok baskı yapan roman olmuştur. sinekli bakkalı izleyen romanların ise yazarın ününe katkıda bulunacak nitelikte oldukları söylenemez.
adıvar çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda da hem türkçe, hem ingilizce kitaplar yazmış, ingilizceden türkçeye çeviriler yapmıştır. zamanının dış ülkelerde en çok tanınan türk yazarı olmuştur. yapıtlarından kimileri ingiliz, fransız, alman, rus, macar, fin, urdu, sırp, portekiz dillerine çevrilmiştir.
yapitlar:
roman: heyula, 1909; raikin annesi, 1909; seviye talip, 1910; handan, 1912; yeni turan, 1912; son eseri, 1913; mevud hüküm, 1918; ateşten gömlek, 1923; vurun kahpeye, 1923; kalb ağrısı, 1924; zeynonun oğlu, 1928; sinekli bakkal, 1936; yolpalas cinayeti, 1937; tatarcık, 1939; sonsuz panayır, 1946; döner ayna, 1954; akile hanım sokağı, 1958; kerim ustanın oğlu, 1958; sevda sokağı komedyası, 1959; çaresaz, 1961; hayat parçaları, 1963;
öykü: harap mabetler, 1911; dağa çıkan kurt, 1922; kubbede kalan hoş seda, (ö.s) 1974;
oyun: kenan çobanları, 1916; maske ve ruh, 1945; anı: türkün ateşle imtihanı, 1962; mor salkımlı ev, 1963;
diğer yapıtlar: talim ve terbiye, 1911; turkey faces west, 1930; conflict of east and west in turkey, 1935; inside india, 1937; türkiyede şark-garp ve amerikan tesisleri, 1955; ingiliz edebiyat tarihi, 3 cilt, 1940-1949; doktor abdülhak adnan adıvar, 1956.
www.kultur.gov.tr
memduh şevket esendal’ın en tanınmış romanıdır.1934 yılında yazılan bu roman, cumhuriyet’in ilk yıllarında, başkent ankara’dan insan manzaralarını sergiler. ayaşlı ibrahim efendi, dokuz odalı apartman dairesini pansiyon olarak işletmektedir. ağa oğlu olan ayaşlı, eşkiyalık da dahil bir çok işi denemiş, sonunda, geçimini kiraladığı bu apartman dairesinden temin etmek zorunda kalmıştır. esendal, o yılların ankara’sının toplumsal manzaralarını, insan tiplerini anlatmak için en uygun yol olarak bir pansiyonu kurgulamakta son derece başarılıdır. böylelikle, toplumun birçok kesiminden insanın gelip geçtiği mekan, anakara’nın bir simgesi olma görevini de yüklenir. emekli memurlar, eski çiftlik sahipleri, iş adamı ve tüccarlar, bir bar kadını ve şöför kocası, kumar oynatan turan hanım ve evin değişen hizmetçileri, eve gelen konuklarla birleşince, -işçi sınıfı dışında- o yılların ankara’sını oluşturan neredeyse bütün toplumsal yapı, devletle ve birbiri ile ilişkileri içinde anlatılmıştır bu romanda.
1989 yılında tunca yönder ve handan ipekçi yönetmenliğinde 6 bölümlük tv dizisi olarak da çekilmiştir.sumru yavrucuk, kutay köktürk, mehmet atak ve mahir günşıray bu dizide rol almışlardır.
1989 yılında tunca yönder ve handan ipekçi yönetmenliğinde 6 bölümlük tv dizisi olarak da çekilmiştir.sumru yavrucuk, kutay köktürk, mehmet atak ve mahir günşıray bu dizide rol almışlardır.
hikayeci, romancı, siyaset adamı memduh şevket bey 1883 yılında çorlu’da doğdu. düzenli bir eğitim görmedi. 1906’da gizli ittihat ve terakki cemiyeti’ne girerek siyasete atıldı. 1908’de ittihat ve terakki’nin istanbul teftiş kurulunda görev aldı. üretime katkısı olan toplulukların, yurt yönetiminde de payı olması gerektiğini düşünüyordu.
www.kimkimdir.gen.tr
türk-islam dünyasındaki meslek kuruluşları olan fütevvet örgütünün canlandırılmasını, milletvekillerini illerin değil, eski loncaların bir devamı olarak kurulacak olan esnaf odaları’nın seçmesi gerektiğini savundu. mesleki temsil adı verilen bu esasa dayanılarak kurulmuş olan esnaf odaları’nın yönetiminde görev aldı. kurtuluş savaşı’nda anadolu’ya geçti. bakü’de ortaelçi (1920-1924), tahran (1925-1930) ve kabil’de (1932-1938) elçi olarak bulundu. elazığ (1930-1932) ve bilecik (1938-1950) milletvekili olarak t.b.m.m.’de görev aldı. c.h.p.’de genel sekreter olarak çalıştı.
1912’den başlayarak dergi ve gazetelerde takma adlarla (mustafa memduh, mustafa yalınkat, m. oğucuk, istemenoğlu, m.ş. ve m.ş.e. kısaltmaları) hikayeler yayımladı. bunlarda genellikle taşra yaşantısını yansıtıyor, başkalarından hiç farkı olmayan insanların başından geçen günlük olayları basit çizgilerle canlandırıyordu. 1925’te eski ittihatçı arkadaşlarının çıkardığı meslek dergisinde, 35 hikayesi yayımlandı. uzun bir aralıktan sonra sanat ve edebiyat gazetesi (1947) dergilerinde yeni hikayeleri çıktı.
1934 yılında yayımlanmış ayaşlı ve kiracıları adlı romanı da ancak bu son dönemde ilgi topladı ve ün kazandı. cumhuriyetin ilk yıllarındaki ankara’nın görgülü görgüsüz çeşitli çevrelere bağlı insanlarının, oda oda kiraya verilen bir evdeki yaşantılarıyla birlikte, dedikodular, kumar partileri, türlü çıkar hesapları, mal-mülk kaygılarını gösteren bu romanda, hikayeler i, ii (1946) adlı kitaplarıyla bunların sonuna eklediği hikayelerinden, derlediği temiz sevgiler (1965), ev ona yakıştı (1971) adlı eserlerinde, yurdun dört bir köşesinde tanımak imkanını bulunduğu türk insanının psikolojisini canlandırdı.
www.kimkimdir.gen.tr
türk-islam dünyasındaki meslek kuruluşları olan fütevvet örgütünün canlandırılmasını, milletvekillerini illerin değil, eski loncaların bir devamı olarak kurulacak olan esnaf odaları’nın seçmesi gerektiğini savundu. mesleki temsil adı verilen bu esasa dayanılarak kurulmuş olan esnaf odaları’nın yönetiminde görev aldı. kurtuluş savaşı’nda anadolu’ya geçti. bakü’de ortaelçi (1920-1924), tahran (1925-1930) ve kabil’de (1932-1938) elçi olarak bulundu. elazığ (1930-1932) ve bilecik (1938-1950) milletvekili olarak t.b.m.m.’de görev aldı. c.h.p.’de genel sekreter olarak çalıştı.
1912’den başlayarak dergi ve gazetelerde takma adlarla (mustafa memduh, mustafa yalınkat, m. oğucuk, istemenoğlu, m.ş. ve m.ş.e. kısaltmaları) hikayeler yayımladı. bunlarda genellikle taşra yaşantısını yansıtıyor, başkalarından hiç farkı olmayan insanların başından geçen günlük olayları basit çizgilerle canlandırıyordu. 1925’te eski ittihatçı arkadaşlarının çıkardığı meslek dergisinde, 35 hikayesi yayımlandı. uzun bir aralıktan sonra sanat ve edebiyat gazetesi (1947) dergilerinde yeni hikayeleri çıktı.
1934 yılında yayımlanmış ayaşlı ve kiracıları adlı romanı da ancak bu son dönemde ilgi topladı ve ün kazandı. cumhuriyetin ilk yıllarındaki ankara’nın görgülü görgüsüz çeşitli çevrelere bağlı insanlarının, oda oda kiraya verilen bir evdeki yaşantılarıyla birlikte, dedikodular, kumar partileri, türlü çıkar hesapları, mal-mülk kaygılarını gösteren bu romanda, hikayeler i, ii (1946) adlı kitaplarıyla bunların sonuna eklediği hikayelerinden, derlediği temiz sevgiler (1965), ev ona yakıştı (1971) adlı eserlerinde, yurdun dört bir köşesinde tanımak imkanını bulunduğu türk insanının psikolojisini canlandırdı.
(bkz: carlos menem)
(bkz: varna savaşı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?