(bkz: batsın bu dünya)
(bkz: er rum)
kuran ı kerimin diyanet mealinden alıntıdır.
1. elif. lâm. mîm.
2. rumlar, yenildi.
3. arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar, halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.
4. onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir allahındır. o gün müminler de allahın yardımıyla sevineceklerdir.
5. allah, dilediğine yardım eder,galip kılar. o, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.
6. (bu) allahın vâdettiğidir. allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.
7. onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler.
8. kendi kendilerine, allahın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? insanların birçoğu, rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr, etmektedirler.
9. onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. zaten allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.
10. sonunda, allahın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu.
ll. allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu (yaratmayı), tekrarlar. sonunda hep ona döndürüleceksiniz.
12. kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde) susacaklardır.
13. (allaha koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçı çıkmayacaktır. zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.
14. kıyamet kopacağı gün, işte o gün (müminlerle inkârcılar) birbirlerinden ayrılacaklardır.
15. iman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır.
16. inkâr edenler, âyetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar ise, işte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır.
17. haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde allahı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.
18. haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde allahı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.
19. ölüden diriyi, diriden de ölüyü o çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından o canlandırıyor. işte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
20. sizi topraktan yaratması, onun (varlığının) delillerindendir. sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.
21. kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de onun (varlığının) delillerindendir. doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.
22. onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.
23. gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve allahın lütfundan (nasibinizi) aramanız da onun (varlığının) delillerindendir. gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.
24. yine onun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.
25. göğün ve yerin onun buyruğu ile durması da onun (varlığının) delillerindendir. sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.
26. göklerde ve yerde olanlar hep onundur. hepsi ona boyun eğmiştir.
27. ilkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan odur, ki bu, onun için pek kolaydır. göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat onundur. o, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
28. allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? işte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.
29. gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü arzularına uydular. allahın saptırdığını kim doğru yola eriştirebilir? onlar için herhangi bir yardımcı yoktur.
30. (resûlüm!) sen yüzünü hanîf olarak dine, allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. allahın yaratışında değişme yoktur. işte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
31. hepiniz ona yönelerek ona karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.
32. dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.
33. insanların başına bir sıkıntı gelince, rablerine yönelerek ona yalvarırlar. sonra allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine rablerine ortak koşuyorlar.
34. kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!
35. yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor?
36. insanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler.
37. görmediler mi ki allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır. şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır.
38. o halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. allahın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
39. insanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, allah katında artmaz. allahın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.
40. allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra o, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. peki sizin (allaha eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.
41. insanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
42. (resûlüm!) de ki: yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. onların çoğu müşrik idi.
43. allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! o gün (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.
44. kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. iyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.
45. zira allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. şüphesiz o, kâfirleri sevmez.
46. size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de allahın (varlık ve kudretinin) delillerindendir.
47. andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. müminlere yardım etmek de bize düşer.
48. allah odur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. derken, allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler.
49. 0ysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi.
50. allahın rahmetinin eserlerine bir bak: arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! şüphesiz o, ölüleri de mutlaka diriltecektir. o, her şeye kadirdir.
51. andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar.
52. (resûlüm!) elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin.
53. körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.
54. sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, allahtır. o, dilediğini yaratır. o, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.
55. kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. işte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.
56. kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: andolsun ki siz, allahın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. işte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz.
57. artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, onlardan allahı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez.
58. andolsun ki biz, bu kuranda insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.
59. işte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini allah böylece mühürler.
60. (resûlüm!) sen şimdi sabret. bil ki allahın vâdi gerçektir. (buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!
1. elif. lâm. mîm.
2. rumlar, yenildi.
3. arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar, halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.
4. onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir allahındır. o gün müminler de allahın yardımıyla sevineceklerdir.
5. allah, dilediğine yardım eder,galip kılar. o, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.
6. (bu) allahın vâdettiğidir. allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.
7. onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler.
8. kendi kendilerine, allahın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? insanların birçoğu, rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr, etmektedirler.
9. onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. zaten allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.
10. sonunda, allahın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu.
ll. allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu (yaratmayı), tekrarlar. sonunda hep ona döndürüleceksiniz.
12. kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde) susacaklardır.
13. (allaha koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçı çıkmayacaktır. zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.
14. kıyamet kopacağı gün, işte o gün (müminlerle inkârcılar) birbirlerinden ayrılacaklardır.
15. iman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır.
16. inkâr edenler, âyetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar ise, işte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır.
17. haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde allahı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.
18. haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde allahı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.
19. ölüden diriyi, diriden de ölüyü o çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından o canlandırıyor. işte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
20. sizi topraktan yaratması, onun (varlığının) delillerindendir. sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.
21. kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de onun (varlığının) delillerindendir. doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.
22. onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.
23. gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve allahın lütfundan (nasibinizi) aramanız da onun (varlığının) delillerindendir. gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.
24. yine onun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.
25. göğün ve yerin onun buyruğu ile durması da onun (varlığının) delillerindendir. sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.
26. göklerde ve yerde olanlar hep onundur. hepsi ona boyun eğmiştir.
27. ilkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan odur, ki bu, onun için pek kolaydır. göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat onundur. o, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
28. allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? işte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.
29. gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü arzularına uydular. allahın saptırdığını kim doğru yola eriştirebilir? onlar için herhangi bir yardımcı yoktur.
30. (resûlüm!) sen yüzünü hanîf olarak dine, allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. allahın yaratışında değişme yoktur. işte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
31. hepiniz ona yönelerek ona karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.
32. dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.
33. insanların başına bir sıkıntı gelince, rablerine yönelerek ona yalvarırlar. sonra allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine rablerine ortak koşuyorlar.
34. kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!
35. yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor?
36. insanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler.
37. görmediler mi ki allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır. şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır.
38. o halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. allahın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
39. insanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, allah katında artmaz. allahın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.
40. allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra o, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. peki sizin (allaha eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.
41. insanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
42. (resûlüm!) de ki: yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. onların çoğu müşrik idi.
43. allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! o gün (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.
44. kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. iyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.
45. zira allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. şüphesiz o, kâfirleri sevmez.
46. size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de allahın (varlık ve kudretinin) delillerindendir.
47. andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. müminlere yardım etmek de bize düşer.
48. allah odur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. derken, allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler.
49. 0ysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi.
50. allahın rahmetinin eserlerine bir bak: arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! şüphesiz o, ölüleri de mutlaka diriltecektir. o, her şeye kadirdir.
51. andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar.
52. (resûlüm!) elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin.
53. körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.
54. sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, allahtır. o, dilediğini yaratır. o, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.
55. kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. işte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.
56. kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: andolsun ki siz, allahın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. işte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz.
57. artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, onlardan allahı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez.
58. andolsun ki biz, bu kuranda insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.
59. işte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini allah böylece mühürler.
60. (resûlüm!) sen şimdi sabret. bil ki allahın vâdi gerçektir. (buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!
kuran ı kerimin diyanet mealinden alıntıdır.
1. kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye nuh’u kendi kavmine gönderdik.
2."ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım"
3. "allah’a kulluk edin; o’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."
4. "ki allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" bilinmeli ki allah’ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. keşke bilseydiniz!"
5. (sonra nuh:) rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;
6. fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.
7. gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
8. sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
9. sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.
10. dedim ki : rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü o çok bağışlayıcıdır.
11. (mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
12. mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.
13. size ne oluyor ki, allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
14. oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek o yaratmıştır.
15. görmediniz mi, allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!
16. onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.
17. allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
18. sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
19. "allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır."
20. "ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).
21. (öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) nuh: rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.
22. bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!
23. ve dediler ki: sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele ved’den, suvâ’dan, yeğûs’tan, ye’ûk’tan ve nesr’den asla vazgeçmeyin!
24. (böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (rabbim!) sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!
25. bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman allah’a karşı yardımcılar da bulamadılar.
26. nuh: "rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
27. "çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)."
28. "rabbim! beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır."
1. kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye nuh’u kendi kavmine gönderdik.
2."ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım"
3. "allah’a kulluk edin; o’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."
4. "ki allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" bilinmeli ki allah’ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. keşke bilseydiniz!"
5. (sonra nuh:) rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;
6. fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.
7. gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
8. sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
9. sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.
10. dedim ki : rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü o çok bağışlayıcıdır.
11. (mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
12. mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.
13. size ne oluyor ki, allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
14. oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek o yaratmıştır.
15. görmediniz mi, allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!
16. onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.
17. allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
18. sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
19. "allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır."
20. "ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).
21. (öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) nuh: rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.
22. bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!
23. ve dediler ki: sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele ved’den, suvâ’dan, yeğûs’tan, ye’ûk’tan ve nesr’den asla vazgeçmeyin!
24. (böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (rabbim!) sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!
25. bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman allah’a karşı yardımcılar da bulamadılar.
26. nuh: "rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
27. "çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)."
28. "rabbim! beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır."
(bkz: dana international)
(bkz: müyesser)
temize çıkmış aklanmış, müstesna, azade, arınmış.
erkek ve bayan adı olarak kullanılır.
hz muhammedin isimlerinden biri.
erkek ve bayan adı olarak kullanılır.
hz muhammedin isimlerinden biri.
fransızcadan türkçeye geçmiştir.
bir bayan ismidir.
miyeser olarak da telaffuzu mümkündür.
kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan anlamındadır.
miyeser olarak da telaffuzu mümkündür.
kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan anlamındadır.
arapça: nurlandıran, ışık veren, parlak, ziyalar anlamındadır
akarsu, dere, ırmak.
saat 20.02de 4.1 büyüklüğündeki bir depremle sarsılan şehir.
hilvan ilçesinde 4,1 büyüklüğünde deprem meydana gelmiştir.
herkesin her isteğinin olmayacağını tanımlayan karamsarca bir söz.
bazen insanlar mutlu olabilmek için hayal kurar ve bir şey dilerler. fakat karşılarında da her şeyi bilen, ölçen, tartan ve karar verebilme gücüne sahip hisseden ukala bir insan modeli vardır ve o kişinin isteğinin olup olmayacağını bilirmiş gibi üstüne dalga geçmek amacında sarfettiği kinayeli bir cümle haline dönüşür.
bazen insanlar mutlu olabilmek için hayal kurar ve bir şey dilerler. fakat karşılarında da her şeyi bilen, ölçen, tartan ve karar verebilme gücüne sahip hisseden ukala bir insan modeli vardır ve o kişinin isteğinin olup olmayacağını bilirmiş gibi üstüne dalga geçmek amacında sarfettiği kinayeli bir cümle haline dönüşür.
ibranice hayır demektir.
ibranice evet demektir.
(bkz: r özürlü insanlar)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?