faşist bir saldırı olmama ihtimali , kanımca çok düşük olan suikasttir. bazı çevreler hemen kendilerini savunmaya başladılar bile. faşizme yönelttiğimiz eleştiriler(aslında eleştiri, onun karşısında hisettiğimiz duyguları ifade etmekte yetersiz kalsa da...)her zaman yanlış anlaşılmıştır. faşizm, doğrudan bir ideolojik görüşe bağımlı değldir. o, çeşitli ideolojileri kendine alet eden, bir psikolojik bozukluktur.hırs ve aşağılanma duygularının canavara dönüşmüş halidir. ideolojilerin saptırılmış son halidir. dünyayı, hayatı, yaşamı, insanı, kendini sevmemektir. ideolojiler kendi içlerinde bir bütündür. hayatı ve insanı tüm boyutlarıyla ele alırlar. . bu nedenledir ki faşizm, içinde barındırdığı nefretten dolayı, tüm insanlığı nefrete boğmaktadır.
işte hrant dinkte böylesine güçlü bir insanlık nefretinin kurbanıdır. hrant dinnk ve burda sayamayacağımız niceleri bu nefrete alet edilmiş olan, bu yolla insanları korkutmaya ve isyan ve ayaklanma çıkarmaya neden olan günah keçileridir.
burada bir insanlık ayıbı söz konusudur. sadece hrant dink değil, dünyada öldürülen sayısızca insan içindir bu matem. insan üzerine, hayat üzerine bir saniye bile düşünmemiş, düşünememeiş insanlarıdır isyanımız.
küreselleşme denilen muğlak "şey", amacına etnik grupları kışkırtararak, halkları birbiribe düşürerek ulaşıyor. toplumsal ayaklanmalardan rant elde edenler, kınayı yaksınlar .
yerli yersiz her düşünen varlığı 301 den yargılamak bir sorun..... güpegündüz sokak ortasında adam öldürme rahatlığına ve sapıklığına ve sosyopatlığına erişmek ayrı bir sorun.
hrant dinki saygı ve sevgiyle anıyoruz. soyal rolleinden bağımsız olarak, bir insan olarak öncelikle yas tutuyoruz. ve haksız rekabete kurban giden her insan evladı için...
biz kim miyiz?........ sağduyulu insanlarız
son zamanlarda çekilen tv dizilerinde, öğrenci evleri profilleri gerçekten dikkat çekicidir. bügüne kadar bir çok öğrenci evi görmüş olmama rağmen, dizilerdeki gibi bir öğrenci evine rastlamadım doğrusu. lüks ve rengarenk mobilyalar, 4-5 oda, eksiksiz mutfak takımları, düzenli salon....yani resmen maddiyat kokan evler...yönetmenler, senaristler hayatlarında hiç gerçek bir öğrenci evi görmemiş olmalılar...
bilgiçi, kendinden şüphe etmeye sürükleyen mail silsilesi. gece gündüz 2 saat arayla gelince, acaba bir şey mi ima edilmeye çalışılıyor diye paranoyak hallere girdiren durum.
fizik özellikleri itibariyle neandertal insanları hatıtlatan, çıkık çeneli,çıkık alınlı, kaş kemerleri belirgin,fazlaca tüylü insanlar için söylenen durum cümlesi. ayıptır, günahtır. o da insandır.
felsefesinin iki dönemi vardır. ilk döneminde tractatus logico philosophicus u yazmıştır. kitabının son ve an can alıcı cümlesi:"üzerine konuşulamayan üzerine susmalı"dır. bu döneminden sonra dağa çıkıp,inzivaya çekilmiştir. 16 yıl sonra geri dönerek felsefe sorunları adlı eserini yazmıştır. bu eserinde ilk dönemini eleştirip,kendi düşüncelerini çürütmüştür. ilk döneminde metafizik alanı yok sayarken,ikinci dönemde görece kabul etmiştir. wittgenstein yahudidir. ve çocukluk döneminin adolf hitlerle aynı sıralarda geçtiği söylenir. hatta hitlerin yahudi düşmanlığının temelinde wittgenstein olduğunu iddia edenler mevcuttur.
hariçten gazelciler de kullanılan bir müzik aleti.
hrant dink’in suikastini protesto etmek için atılan hepimiz ermeniyiz sloganının, yine ve yine anlaşılmadığı ve bu ülke de hiç bir şeyin hiç bir şeye kar etmediğini anlamamızı sağlayan slogandır. ulan evet hepiniz türksünüz hepiniz milliyetçisiniz diye oluyor bu olaylar. bunu protesto etmek için de alternatif bir slogan bulunuyor. ama işte, faşizm zaten kör gözlü, sağır bir canavar olduğu için, ne duyabilir ne görebilir ne de algılayabilir.
edit: ben de türküm......
edit: ben de türküm......
yıllar önce, cep telefonlarının boyutları bildiğimiz üzere, şimdiki minyatürlere göre hayli büyüktü. efenim bu durumda ne olmuştu diye sorarsınız, bir dalgın şahsiyet cep telefonu yerine evin telsizini çantasına zulalamıştır. okula gitmiştir. herkesin içerisinde, bir de çantasından evin telsizini çıkarmasın mı? işte o an elinde nal gibi telefonla, yapılmış en aptalca dalgınlıklarından biriyle yüz yüze kalmıştır..
katıldığı en son makina programında giydiği göğüs dekoltesi gerçekten çok kötü. ona göğüs dekoltesi değil popo dekoltesi demek daha doğru olur.yani popo gibi gözüküyorsa bizim günahımız ne?...
bu seçim sonuçlarından anlaşılması gereken şeyler tabii çoktur. ama işte her zaman ki anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az gibi bir yaklaşımla konuyu aydınlatmak gerekir ki, halkımın yüzde elli seçmeni için işte tam da bu önermenin ikinci kısmı gerçerlidir. ya da anlayıp da anlamamış gibi yapanlar var ki, onlardan gelen ve gelecek tehlikelerden bahsetmek bile insanın içini acıtıor. şu bir gerçeki akp ülkede var olan çıkar gruplarının çıkarlarını öylesine gözetiyor ki, bu insancık gruplarının kendi çıkarlarından başka bir şey düşünemez hale gelmeleri zorunlu hale geliyor. gereken kesimlerin ekmeğine yağ bal sürüp, bir de yediriyorlar ki, yemede yanında yat cinsinden. ama halkımın bir de tabii, e napalım bu iyidir , bak istikrar lazımmış istikrar diyip de, al bir oyum var o da senin olsun yaklaşımı içerisinde olanları var ki, onlara zaten bir şey demeye hakkım yok. sen halkı aç bırakıp üç kuruşa muhtaç edersen, buradan çıkan siyasette üç kuruşa satılan siyaset olur. ama e benim canım halkım, bu ülkenin avuçlardan kayıp gittiğini görmeniz için daha ne yapılması gerekir?iç savaşın gelip illa da pencere önünüzde bir çocuğun öldürüldüğünü size göstermesi mi gerekir? kültürünüzün, başka kültürlerin egemenliği altında üç kuruşa satıldığını anlamanız için daha ne yapmak gerekir? evet bu ülke zaten yıllardır satılıyor. ama ne uğruna? ne idüğü, nerden geldiği belirsiz olan çıkar grupları uğruna. kendi politikasının, ideolojisinin ne olduğunu açıkça ortaya koyamayan partiler uğruna...
demem o ki:
22 temmuz 2007= türkiye’nin geri dönüşü olmayan yoldan çıkamayacağının gözümüze sokulduğu gün.
demem o ki:
22 temmuz 2007= türkiye’nin geri dönüşü olmayan yoldan çıkamayacağının gözümüze sokulduğu gün.
gericiliğin en açık şekilde ifade edilişidir bu cümle. efenim şimdi, insanların, kim olursa olsun dini tercihleri ,onların ne zamandan beri cumhurbaşkanı ya da memur ya da işçi olmalarınının bir kriteri haline geldi acaba?
aslında tabii çoktan bu hale geldi ama bazıları uyuyor işte. zaten kadrolaşma almış başını götürmüş,herkes ötgütlrnmiş falan filan...
ama artık bu kadar açık bir şekilde amaç dile getirilirse, hem de saygısızca aleni bir şekilde yapılırsa bu, bu tehlikenin geliyorum demeden gelmesi anlamına gelir.
kardeşim bize ne bir cumhurbaşkanının dindar olup olmamasından? yani bu din devleti olma yolunda yürüyoruz demek öyle mi?
hadi bakalım. ne de olsa şimdi de tutturuldu "sözde" bir demokrasi, binildi bir alamete gediliyor kıyamete....
bu sözlerin açıklığı ve cüretkarlığı karşısında insanın nutku tutuluyor gerçekten...
bu durumda bize de susup oturmak mı düşüyor?
aslında tabii çoktan bu hale geldi ama bazıları uyuyor işte. zaten kadrolaşma almış başını götürmüş,herkes ötgütlrnmiş falan filan...
ama artık bu kadar açık bir şekilde amaç dile getirilirse, hem de saygısızca aleni bir şekilde yapılırsa bu, bu tehlikenin geliyorum demeden gelmesi anlamına gelir.
kardeşim bize ne bir cumhurbaşkanının dindar olup olmamasından? yani bu din devleti olma yolunda yürüyoruz demek öyle mi?
hadi bakalım. ne de olsa şimdi de tutturuldu "sözde" bir demokrasi, binildi bir alamete gediliyor kıyamete....
bu sözlerin açıklığı ve cüretkarlığı karşısında insanın nutku tutuluyor gerçekten...
bu durumda bize de susup oturmak mı düşüyor?
(bkz: din üzerinden siyaset yapmak)
medyanın mı onu ele geçirdiği yoksa kendisinin mi medyayı ele geçirdiğinden şüphe duyduğum zat.
medyatize edilmiş gerçeklikle gerçek gerçeği ayırt edemediğimiz noktada buna hipergerçeklik diyoruz. şu şekilde de anlatabiliriz, sanal gerçeklik(virtual reality) ve fiziksel gerçekliği algılarımızın ayırt edemediği bir medya gerçekliğidir hipergerçeklik. jean baudrillard günümüzün en önemli hepergerçeklik teorisyenlerindendir. ona göre 1. körfez savaşı bile tamamen bir medya gerçekliğidir. o artık televizyonda onu gördüğümüz haliyle varolmuş bir simülasyondur. ve bu ve bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. hatta başka bir örnek de, dijital kimliklerimizle kendi fiziksel kimliklerimizi ayıtr edemez noktaya gelmiş olmamızdır...
başkalarının ne dediğini önemseye başladığınız,ya da önemsemek zorunda bırakıldığınız an. yani rahatça,amaaannn bu benim hayatım, kim ne dersin desin modunun güzelce keyfini çıkaramadığınız an...
(bkz: digiturk reklamindaki güzel kız)
burak kut
çağla şikel
özcan deniz
ve bir zamanlar flash tv de yayımlanan gerçek kesit amatör oyuncularının tümü.bu zatları seyrederken insanın yüreği daralır. boğulur gibi olur. yazıktır, günahtır. seyirciye böyle zulümü kim reva görmüştür.
burak kut
çağla şikel
özcan deniz
ve bir zamanlar flash tv de yayımlanan gerçek kesit amatör oyuncularının tümü.bu zatları seyrederken insanın yüreği daralır. boğulur gibi olur. yazıktır, günahtır. seyirciye böyle zulümü kim reva görmüştür.
cyberpunk, temel olarak gelişmekte olan teknoloji ve büyük şirketlerin insanlar üzerinde olan etkilerini anlatmaktadır. yeni teknolojiler uydursalar da, bunlar asla ışık hızından yüksek yolculuk veya gelişmiş galaksi boyutundaki imparatorluklarla olmamıştır. teknoloji bilgisayar ağırlıklıdır ve 80lerde zaten benzer gelişmeler yapılmaktaydı. cyberpunk ne zaman başladığı bilinmese de, yaklaşık olarak 80lerin başında başladı. geleceği, karanlık, pis ve kalabalık olarak tanımladılar ve insanların teknoloji ve büyük şirketlerin ektisi ile yabancılaşmaları anlatıldı (düşünülürse günümüzde yabancılaşma önemli bir sorundur ve teknolojik gelişimle bağlantılı gelişmiştir.). birçok yerde distopya olarak anılmalarına rağmen, aslında cyberpunk iyimser veya kötümser olmayan, sadece toplumuzun gelecekteki yansımasını sundu. philip k. dickin yalnız, kaybeden ve toplumca dışlanmış karakterleri, cyberpunk içinde sıkça kullanıldı. (philip k. dick, her zaman cyberpunkın babası olarak anılmıştır. çalışmaları bir çok cyberpunk yazarını etkilemiştir.) başkarakter (genellikler başkarakterler) kahraman, iyi veya kötü değildir. sadece insandırlar ve hayatta kalmaya çalışmaktadır. ilk popüler cyberpunk romanı neuromancer (william gibson)dır. eser temel cyberpunk özelliklerini taşımaktadır; ileri teknoloji ve sonucunda oluşan sosyolojik yapı, büyük şirketler ve insanlar üzerindeki etkileri (neuromancerdaki şirket yapısı, japonyada bulunan şirket yapısından alınmıştır). eserin içinde bulunan gerçeklik, yapay gerçeklik ve ikisinin arasındaki sınırın kaybolmasına, bir çok cyberpunk eserinde rastlanabilmektedir (gerçekliğin sorgulanması philip k. dick etkilerinden birisidir). neuromancerın karamsar yapısına rağmen, aslında iyimser veya kötümser değildir. hayatta olduğu gibi iyi ve kötü iç içe geçmiştir. bir bakıma insanın hem iyi hem de kötü olduğunu yansıtmıştır. şimdilerde cyberpunka, diğer bilimkurgu türleri ve çalışmaları içinde de rastlanmaktadır. steampunk, cyberpunkın alternatif tarih yaklaşımı ile bir araya getirilmiş halidir. steampunkta bilgisayar devrimi 1800in başında başlayarak (analytical engine - charles babbage sayesinde) tarihin farklı olarak gelişmesini anlatır. aynı yaklaşım fantezi dünyalarında da yapılmıştır.
kaynak: itü bilimkurgu kulübü
kaynak: itü bilimkurgu kulübü
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?