elini bana uzatmış deli gibi sallarken daha önce varlığını fark etmediğim gıdısı olduğu yerde dalgalanıyordu. iki kolumu ve ucunda sallanan ellerimi kullanıp vücudumu oturduğum sandalyede geriye doğru çekerken ‘yok yok, hayır’ işareti yapıyordum. yaklaşık 45 saniyelik bir dönüşten sonra yine benim önümde bulunan noktaya geliyor bağırarak ‘gel yaa hadi!’ diyordu.
nasıl sevmiştim onu.. o büyük şirketin büyük adamlarının yanında bir sürü gereksiz toplantıya girip çıkarken, verilen ufak tefek aralarda beni aramasını öyle bir beklerdim ki, dünyadaki bütün arıları bir araya gelip midemin içine dolsa ancak bu kadar kıvranabilirdi ruhum ve bedenim..
akşam olurdu, ona koşardım. tutardı kollarımdan uzun uzun bakardı bana. öyle bir sarılırdı ki bütün gün bu anı beklediğini anlardım.
yine geldi bak yine.. terler fışkırıyor alnının her bir gözeneğinden. kıpkırmızı yanaklarla ‘hadi!’ diyor bana..
onunla geçirdiğim gecelerde sabah olmasın güneş hiç doğmasın biz hep böyle birbirimize kenetlenmiş kalalım isterdim. yine sabah olurdu, yine işe giderdim ve yine arılar vızıldardı midemde..
‘bizim şirkette çalışıyor adam mutlaka gitmemiz lazım..’
daha önce arkadaşlarımızla bir yerlere gittiğimiz, gezdiğimiz tozduğumuz olmuştu ama bu bambaşka bir şeydi. insanların arasına karışacağımız ilk gündü diyebilirim.
işten geldim, duşumu aldım. saçlarımın siyahlığında olan upuzun elbisemi dolaptan çıkardım. bornozum omuzlarımdan yere düştü, siyah tangamı giydim. sütyene ihtiyacım yoktu, bu elbiseyle sütyen giyilmemeliydi zaten, elbiseye hakkını vermeliydim.
saçlarımı başımın üzerinde topladım, asi saç tellerimin bir kısmının tokanın dışında kalmasına izin verdim. makyaj malzemelerimi makyaj masamın üzerine çıkardım. gözlerimin etrafına siyah koyu gölgeler yaptım. dudaklarıma en kırmızı rujumu sürdüm. her ayrıntıya özen gösterdim ve aynada kendimi izleyerek onu bekledim..
gömleği sırılsıklam olmuş terden.. atlet de giymemiş göğüs uçları belli oluyor..
kapıyı çalmadan açtım.. karşımda duruyordu.. upuzun boyu, geniş omuzları, yeni kesilmiş saçları, ve şık takım elbisesiyle oradaydı işte.. topuklu ayakkabılarımı giydim, elbisemin bacağımın çok üst sınırlarına kadar olan yırtmacını son bir kez kontrol ettim..
‘hayır, hayır!’ diye bağırıyorum artık. zıplaya zıplaya bana doğru geliyor.. ‘hayır!’
salona girdiğimizde bütün gözler bize döndü.. kadınlar yanlarındaki kadınlarla fısıldaşırken adamlar gözlerini benden alıp da onlara kulak misafiri olamıyordu. sahneye en yakın masayı gösterdiler oturduk.. dik duruşumu kesinlikle bozmuyordum.. öyle zariftim ki zerafetim zarifliğim karşısında zavallı kalıyordu..
‘gelme, ne olur gelme!’
gelinle damat ilk danslarını ettikten sonra biz de onlara katıldık. öyle bir bakıyordu ki bana etrafımızda kimse yoktu sanki.. öyle dans ediyorduk ki hayat durmuştu bir an..
yerimize oturup şaraplarımızı yudumlamaya devam ettik. ve bir anda o ses duyuldu:
‘caney caney caneeeey işte meydannnhhheeeeyyy!’
sevdiğim adam bir hırsla ayağa kalktı, ceketini çıkartıp üzerime doğru fırlattı.. ben ne olduğunu anlayamadan onlarca insan piste doluştu ve halay çekmeye başladı..
halay başıydı.. eline bir peçete almış aşağı yukarı sağa sola sallıyordu.. ne vardı ki bunda? güzel bir oyun işte.. üç adım sağa at, sağ bacak öne sol bacak öne.. peçete havada z çiziyordu.. ilk tur tamamlandıktan sonra sevdiğim adam garip hareketler yapmaya başladı.. çömeliyor, zıplayarak kalkıyor ‘tey tey tey’ diye bağırıyordu..
beşinci turun sonunda kan çanağı olmuş gözleriyle bana baktı.. ‘gel yaaa var ya kızımmm nasıl eğleniyoz’ diye bağırdı, o her gün duymak için can attığım sesiyle..
geliyor, kurtuluş nerede bilmiyorum..
chuck palahniuk yankılanıyor kulağımda:’çarmıha gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka bir zamana ertelerler miydi diye düşünmeden edemiyorum. mesela isa mesih, kendisini kimsenin izlemediği, kimsenin ona işkence etmediği ve başında ağlayıp sızlamadığı bir kodeste can verseydi acaba bizi kurtarabilir miydi? saygısızlık gibi olmasın ama, kurtarabilir miydi? ormandaki bir ağacın devrilişini kimsenin duymaması gibi, isanın çektiği acılara da kimse şahit olmasaydı, kurtulur muyduk?..’
-ya ben gerçekten hiç bilmiyorum..
+ gel gel ben öğretirim çok basit
-ya ben..
+ ya hadi ya..
kurtuluş yok..
ben o gün ileriye üç adım atıp zıpladım.. sonra bir daha zıpladım..
sevdiğim halay başıydı.. oynadık da oynadık.. sevdiğim halay başıydı.. o zıpladı ben zıpladım..
zaman geçti her şey bitti, o halay kaldı yadigar.. sevdiğimin sözleri dün gibi kulağımda:
‘tey tey a heyyy!’
ps: şirkette senelerce ben konuşulmuşum.. tek göğsü dışarıda canhıraş halay çeken kadın pek bulunmuyor.. belki de giymeliydim o sütyeni..
geceleri uyuyabilen bir insan olmadığım için herkes uyuduktan sonra çoğu zaman 6-7 saat boyunca tek başıma duruyorum. o dönemde bazen sesimi duymak istediğim için kendi kendime ses diyorum, rahatlıyorum. delirmiyorum hayır, insanın kendi sesini duyması da bir ihtiyaçtır.
bu ne biçim başlık diyenler için başlığın sınırlandırılmamış hali şu şekildeydi: özellikle hllywood filmlerindeki kadınların sabahın köründe uyandıklarında bile çok çok çok çok güzel olmaları.
çok sinir bozucu kadınlardır efenim bunlar. sabah yatak odasına inceden güneş ışıkları girmeye başlar. yatağa ulaşan ışınlar kadının altın sarısı saçlarını aydınlatır önce, sonra pürüzsüz cildini, hafif ıslak dudaklarını, gözlerini kırpsa rüzgar oluşturacak uzunluktaki kirpiklerini... hafifçe gözlerini aralar, yanında uzanmakta olan adam, başını sağ eline dayamış kadının eşsiz güzelliğini izlemektedir. kadın hafifçe gülümser, good morning sunshine falan der. öpüşürler bazen sevişirler. biz de ağzımız açık izleriz.
biz dediğim biz işte, normal kadınlar. sabah telefonun alarmı çalar, sevgili kişisi alarmı kapatır, bir daha çalar, içimizden bir küfür sallarız. zar zor gözler açılır, bazen de çapaktan açılmaz. saç baş birbirine girmiştir. ağzın kenarında gece ağız açık uyumaktan dolayı kurumuş tükürük parçaları bulunabilir. ağızda sigara içmekten kaynaklanan iğrenç bir tat vardır. suratta ise bir ha.iktir ifadesi.
- good morning sunshine!
+ başlıycam sunshineına! her gün iş her gün iş canıma yetti valla! bu paraya değer mi be! kalk kalk servisi kaçıracağız!
çok sinir bozucu kadınlardır efenim bunlar. sabah yatak odasına inceden güneş ışıkları girmeye başlar. yatağa ulaşan ışınlar kadının altın sarısı saçlarını aydınlatır önce, sonra pürüzsüz cildini, hafif ıslak dudaklarını, gözlerini kırpsa rüzgar oluşturacak uzunluktaki kirpiklerini... hafifçe gözlerini aralar, yanında uzanmakta olan adam, başını sağ eline dayamış kadının eşsiz güzelliğini izlemektedir. kadın hafifçe gülümser, good morning sunshine falan der. öpüşürler bazen sevişirler. biz de ağzımız açık izleriz.
biz dediğim biz işte, normal kadınlar. sabah telefonun alarmı çalar, sevgili kişisi alarmı kapatır, bir daha çalar, içimizden bir küfür sallarız. zar zor gözler açılır, bazen de çapaktan açılmaz. saç baş birbirine girmiştir. ağzın kenarında gece ağız açık uyumaktan dolayı kurumuş tükürük parçaları bulunabilir. ağızda sigara içmekten kaynaklanan iğrenç bir tat vardır. suratta ise bir ha.iktir ifadesi.
- good morning sunshine!
+ başlıycam sunshineına! her gün iş her gün iş canıma yetti valla! bu paraya değer mi be! kalk kalk servisi kaçıracağız!
okulların açılmasının da aynı güne denk gelmesi sebebiyle din, devlet ve gönül işleri birbirine karışmıştır.
10 mayıs 2011de başlayan ve an itibariyle devam eden istiladır. erkek yazarların gergin bekleyişi sürüyor. cinsiyet tayini yapabilmek için tahmini süre 1 gün olarak belirlendi. kadın yazarlar sakince köşelerine çekilmiş, kahve-sigara takılmakta ve dedikoduları büyük bir zevkle takip etmekteler..
kendisini tebrik falan etmiyorum. kıskançlıkla falan da alakası yok zira 1 000 0000 ncu entryi giremeyeceğimin farkındaydım. sinirlerimi bozan durum şu: kendisi arada sırada gece gelir, yüzlerce tematik entry kasar gider. sözlüğe katkısı fazladır. uğraş gerektirmeyen entry yazar ama entry salt bilgi içerdiği için okurlara, bu neymiş? diye bakanlara fayda sağlar.
uzun bir aradan sonra bir gece yeniden sözlükte görülen yazarımız sözlüğün sol frameini bir anda 8 sayfaya çıkarmış ve herkesin bir heyecanla beklediği 1 000 000 uncu entryi yazmıştır. farkındaysanız herkesin beklediği diyorum. insanlar bu entry için geri sayım yapıyor her gün, zirvesi hakkında kafa yoruyorlar. ve sen gelip şunu yazıyorsun: <bkz nasıl geçirdim ama>
sevgili pipişik sözlüğe en çok entry yazan kişi olarak o entryi en çok hak eden insanlardan biridir, gerçekten böyle düşünüyorum. ama buradaki bütün yazarların az çok önemsediği entry bu şekilde mi olmalıydı? şahsım adına konuşursam ben bilgi sözlükü çok seviyorum. buradaki insanları da seviyorum. mutsuzsam gelip burada kafa dağıtıyorum, mutluysam gelip milletin kafasını dağıtıyorum. yani önem veriyorum. basit bir şey olabilir senin için bu entry, alt tarafı bir entry ne var? diyebilirsin ancak benim açımdan sözlüğün 1 000 000 uncu entrysi sözlüğü hep birlikte nasıl bir mekan haline getirdiğimizi hatırlatan bir şeydi. seni severim sevmem tanırım tanımam, ama o entry bu şekilde yazılmamalıydı diye düşünüyorum.
şimdi zahmet edip poponu kaldırırsan, 23 nisan 2011 bir milyonuncu entry zirvesinde masanın üzerinde bir o yana bir bu yana salınabilirsin.
uzun bir aradan sonra bir gece yeniden sözlükte görülen yazarımız sözlüğün sol frameini bir anda 8 sayfaya çıkarmış ve herkesin bir heyecanla beklediği 1 000 000 uncu entryi yazmıştır. farkındaysanız herkesin beklediği diyorum. insanlar bu entry için geri sayım yapıyor her gün, zirvesi hakkında kafa yoruyorlar. ve sen gelip şunu yazıyorsun: <bkz nasıl geçirdim ama>
sevgili pipişik sözlüğe en çok entry yazan kişi olarak o entryi en çok hak eden insanlardan biridir, gerçekten böyle düşünüyorum. ama buradaki bütün yazarların az çok önemsediği entry bu şekilde mi olmalıydı? şahsım adına konuşursam ben bilgi sözlükü çok seviyorum. buradaki insanları da seviyorum. mutsuzsam gelip burada kafa dağıtıyorum, mutluysam gelip milletin kafasını dağıtıyorum. yani önem veriyorum. basit bir şey olabilir senin için bu entry, alt tarafı bir entry ne var? diyebilirsin ancak benim açımdan sözlüğün 1 000 000 uncu entrysi sözlüğü hep birlikte nasıl bir mekan haline getirdiğimizi hatırlatan bir şeydi. seni severim sevmem tanırım tanımam, ama o entry bu şekilde yazılmamalıydı diye düşünüyorum.
şimdi zahmet edip poponu kaldırırsan, 23 nisan 2011 bir milyonuncu entry zirvesinde masanın üzerinde bir o yana bir bu yana salınabilirsin.
entrylerin sonuna nokta konulsa iyi olur sanki. mesela ben okuyorum entryi, sonunda nokta yok diye bitmedi demek ki şeklinde düşünüp bekliyorum. öyle durup bekliyorum. neden bekliyorum? salağım çünkü. salak insanlarla çok uğraşılmaması gerektiğini düşünüyorum. üstünüze kusup kaçabilirler..
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından,
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
göğe bakalım...
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz, otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor, hoşlanıyorum
hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun
herkes uyusun, bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım...
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum, ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım, durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım...
şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından,
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
göğe bakalım...
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz, otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor, hoşlanıyorum
hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun
herkes uyusun, bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım...
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum, ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım, durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım...
sabah ezanın önce ve sonra, öğle ezanından önce ve sonra, ikindi ezanından önce ve sonra, akşam ezanından önce ve sonra, yatsı ezanından önce ve sonra şeklindedir.
ehliyetimi parmaklıkların yanına bıraktım. diğer tarafa geçtim gözlerim sımsıkı kapalı. titremeksizin üşüyorum. açma sakın sözlerini dedim kendi kendime. açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
oldum olası korkak bir insandım ben. karanlıktan, palyaçolardan, böceklerden, en küçük tıkırtılardan, gök gürültüsünden, şimşek çakmasından, insanlardan korktum yaşamaya çalıştığım anlarda. kanat çırpan kuşun yüzüme çarpmasından, işe geç kalmaktan, çok içince midemin bulanmasından, adımın yanlış söylenmesinden, eyeliner sürerken gözlerimin yaşarmasından, ama en çok da balkanlardan gelen soğuk hava dalgasından korktum. ellerim üşüdü ısıtır mısın? dedim, ısıtmadı.
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
bir melodiye saplanıp kaldım, bak hala kulaklarımda. ben mi sallanıyorum, köprü mü sallanıyor? dünya mı sallanıyor, bu şehir mi sadece? evren sabit dururken sallanmak kolay, önemli olan o sallanırken sabit durabilmek. başaranlardan olamadım, belki de bir şey olamamak daha iyidir kimi zaman. bir melodiye saplanıp kaldım, bak hala kulaklarımda. daylight dims leaving cold fluorescence, difficult to see with this light..
zorla kendini, açma gözlerini, etrafındaki seslere aldırma, polisler gelmedi, bir kaç dakikan daha var, açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
eğlence çıkardım yine elaleme. genel olarak eğlenceli bir insanımdır. rakı mı içilecek, hemen çağrılırım, muhabbetim iyidir. sinemaya mı gidilecek, haber verilir, sinema konusunda bilgiliyimdir. durduk yerde gülerim, durduk yerde ağlarım, durduk yerde düşerim.. düşmeye geldim yine, durduk yerde..
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
kokulara derin bir hassasiyetim oldu hep -köpek esprisi yapanı boğarım-. yeni bir kitabı, eski bir kitabı, ojelerimi, pudralarımı, yazın denizi, kışın havayı kokladım. yeni bir hayatı, eski bir hayatı içime çektim. ben mi yanıyorum, köprü mü yanıyor? dünya mı yanıyor, bu şehir mi sadece? evren yanmazken yanmak kolay, önemli olan o yanarken yanmadan kalabilmek. yanmayanlardan olamadım, belki de yanmak daha iyidir kimi zaman. kokulara derin bir hassasiyetim oldu hep -köpek esprisi yapanı boğarım-.
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
içimdeki sesi dinleyen biriyimdir işime geldiğinde. her insan gibi.. işime gelmezse hadi oradan diyebildim ama. bu manzaraya son bir kez bakmalıyım belki de. daha önce bu köprünün üzerinde durmadım hiç böyle. avrasya maratonuna katılmadım, kalabalığı sevmem. zorunlu olmadıkça ilklerimi başkalarıyla paylaşmak huyum değildir. gözlerimi açtım. gün ışığı donuklaşıyor soğuk bir floresana dönüyor, seni bu ışıkta görmek ne zor..
o kadar çok üşüyorum ki, böyle bir üşümek görülmemiştir!
siren sesleri mi bunlar, beynimin alarmları mı çalıyor ansızın? uzatma artık, televizyonlarda şov yapanlara benzemek istemezsin. şov yapabileceğim bir malzemem yok ki. polisten, devletten, annemden, babamdan isteyeceğim bir şey yok. çaresiz kalmadım yaşadığım anlarda, bu ana çaresizlikle gelmedim. nasıl geldiğimi bilmiyorum. bazen bir bakarsınız, oradasınızdır. hayat böyledir işte, sadece tek bir an...
o kadar çok üşüyorum ki, böyle bir üşümek görülmemiştir!
adımımı attım boşluğa. gözlerim yeniden sımsıkı kapalı. düşüyorum, öyle güzel düşüyorum ki şaşar kalırsınız. ne zaman bitecek bilmiyorum. bitecek mi, onu da bilmiyorum. bilmem kaç tonluk etkiyi hissettiğim an suya çarpışta, önce hangi kemiğim kırılacak acaba? beynim dağılacak mı? hiçbir zaman derli toplu tutamadım zaten. gülümsersem film sahnesi gibi olur, gülümsemeliyim, filmden fırlamış numarası yapmak iyidir kimi zaman..
o kadar çok düşüyorum ki, böyle bir düşmek görülmemiştir!
oldum olası korkak bir insandım ben. karanlıktan, palyaçolardan, böceklerden, en küçük tıkırtılardan, gök gürültüsünden, şimşek çakmasından, insanlardan korktum yaşamaya çalıştığım anlarda. kanat çırpan kuşun yüzüme çarpmasından, işe geç kalmaktan, çok içince midemin bulanmasından, adımın yanlış söylenmesinden, eyeliner sürerken gözlerimin yaşarmasından, ama en çok da balkanlardan gelen soğuk hava dalgasından korktum. ellerim üşüdü ısıtır mısın? dedim, ısıtmadı.
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
bir melodiye saplanıp kaldım, bak hala kulaklarımda. ben mi sallanıyorum, köprü mü sallanıyor? dünya mı sallanıyor, bu şehir mi sadece? evren sabit dururken sallanmak kolay, önemli olan o sallanırken sabit durabilmek. başaranlardan olamadım, belki de bir şey olamamak daha iyidir kimi zaman. bir melodiye saplanıp kaldım, bak hala kulaklarımda. daylight dims leaving cold fluorescence, difficult to see with this light..
zorla kendini, açma gözlerini, etrafındaki seslere aldırma, polisler gelmedi, bir kaç dakikan daha var, açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
eğlence çıkardım yine elaleme. genel olarak eğlenceli bir insanımdır. rakı mı içilecek, hemen çağrılırım, muhabbetim iyidir. sinemaya mı gidilecek, haber verilir, sinema konusunda bilgiliyimdir. durduk yerde gülerim, durduk yerde ağlarım, durduk yerde düşerim.. düşmeye geldim yine, durduk yerde..
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
kokulara derin bir hassasiyetim oldu hep -köpek esprisi yapanı boğarım-. yeni bir kitabı, eski bir kitabı, ojelerimi, pudralarımı, yazın denizi, kışın havayı kokladım. yeni bir hayatı, eski bir hayatı içime çektim. ben mi yanıyorum, köprü mü yanıyor? dünya mı yanıyor, bu şehir mi sadece? evren yanmazken yanmak kolay, önemli olan o yanarken yanmadan kalabilmek. yanmayanlardan olamadım, belki de yanmak daha iyidir kimi zaman. kokulara derin bir hassasiyetim oldu hep -köpek esprisi yapanı boğarım-.
açma sakın gözlerini, açma korkarsın!
içimdeki sesi dinleyen biriyimdir işime geldiğinde. her insan gibi.. işime gelmezse hadi oradan diyebildim ama. bu manzaraya son bir kez bakmalıyım belki de. daha önce bu köprünün üzerinde durmadım hiç böyle. avrasya maratonuna katılmadım, kalabalığı sevmem. zorunlu olmadıkça ilklerimi başkalarıyla paylaşmak huyum değildir. gözlerimi açtım. gün ışığı donuklaşıyor soğuk bir floresana dönüyor, seni bu ışıkta görmek ne zor..
o kadar çok üşüyorum ki, böyle bir üşümek görülmemiştir!
siren sesleri mi bunlar, beynimin alarmları mı çalıyor ansızın? uzatma artık, televizyonlarda şov yapanlara benzemek istemezsin. şov yapabileceğim bir malzemem yok ki. polisten, devletten, annemden, babamdan isteyeceğim bir şey yok. çaresiz kalmadım yaşadığım anlarda, bu ana çaresizlikle gelmedim. nasıl geldiğimi bilmiyorum. bazen bir bakarsınız, oradasınızdır. hayat böyledir işte, sadece tek bir an...
o kadar çok üşüyorum ki, böyle bir üşümek görülmemiştir!
adımımı attım boşluğa. gözlerim yeniden sımsıkı kapalı. düşüyorum, öyle güzel düşüyorum ki şaşar kalırsınız. ne zaman bitecek bilmiyorum. bitecek mi, onu da bilmiyorum. bilmem kaç tonluk etkiyi hissettiğim an suya çarpışta, önce hangi kemiğim kırılacak acaba? beynim dağılacak mı? hiçbir zaman derli toplu tutamadım zaten. gülümsersem film sahnesi gibi olur, gülümsemeliyim, filmden fırlamış numarası yapmak iyidir kimi zaman..
o kadar çok düşüyorum ki, böyle bir düşmek görülmemiştir!
kişiliği oturmuş kadın ya da erkektir. bölünmez öyle aşçıydı hanımefendiydi falan. zaten insan nerede ne olacaktım diye düşünmekten kafayı yer diğer türlü. en iyisi her yerde aynı olmak, en ideali her durumda aynı kalabilmek..
- nasıldı?
+ ritmi tutturamasan da harcadığın emek takdire değerdi. burnumu niye ısırdığını anlayamadım ama tecrübesizlikten kaynaklanan bu garip hareketleri zamanla terk edebileceğini düşünüyorum. şu 2 dakikalık sevişme sürecimizde elinden geleni ardına koymadın. emeğine yüreğine sağlık...
+ ritmi tutturamasan da harcadığın emek takdire değerdi. burnumu niye ısırdığını anlayamadım ama tecrübesizlikten kaynaklanan bu garip hareketleri zamanla terk edebileceğini düşünüyorum. şu 2 dakikalık sevişme sürecimizde elinden geleni ardına koymadın. emeğine yüreğine sağlık...
düşündüren yazar. normalde beni kimse öyle kolay kolay düşündüremez ha. bilen bilir. gerizekalıyım ben.
uçan balonların cennete gittiğine inanırdım. öldüğümüz zaman uçan balonların olduğu cennette istediğimiz kadar oynayabileceğimize bir de...
(bkz: annelerin çocuk psikolojisine etkileri)
(bkz: annelerin çocuk psikolojisine etkileri)
uzun süredir dikkatimi çeken bir durum var. şimdi bazen bir yazarın bir entrysi arka arkaya berbat oyları alıyor. -8 -10da olan puanı olan bu entrye aradan geçen 10-15 dakikalık zaman diliminde bir kişi muhteşem oyu veriyor. işte ben bu bir kişinin independence olduğunu düşünüyorum. bakıyor böyle entrye -sol eli çenesinde ve işaret parmağı yanağıyla dik açı yapmış- yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirip muhteşem oyuna tıklıyor. bak bir kişi beğendi entryini diyor o bilgiçe, içten içe naif bir selam çakıyor. işte böyle duygusal, böyle vicdanlı, böyle öyle böyle değil bir adam independence...
online uyeler
esrakesh (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
ayşemayşe (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
epikuros (moderator) [msg] [kim]
instrument (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
isyankarmuhabir (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
sicaksutorbasi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
sipsi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
atacamadesert (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
insl (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
yeginoglu (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
melun (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
$u anda yonetimden
jedi,
1 moderator,
1 bot(genelde gorunmez bu),
uyelerden ise
0 gammaz,
10 bilgic,
0 comez,
uyelerden toplam 11 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
ayrica
$u anda bilgi sozluku 7 ki$i okuyor.
esrakesh (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
ayşemayşe (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
epikuros (moderator) [msg] [kim]
instrument (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
isyankarmuhabir (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
sicaksutorbasi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
sipsi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
atacamadesert (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
insl (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
yeginoglu (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
melun (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
$u anda yonetimden
jedi,
1 moderator,
1 bot(genelde gorunmez bu),
uyelerden ise
0 gammaz,
10 bilgic,
0 comez,
uyelerden toplam 11 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
ayrica
$u anda bilgi sozluku 7 ki$i okuyor.
başlığın karakter sınırına takılmamış hali hollywood filmlerindeki evlerin mutfaklarında her türlü araç gerecin bulunması olacaktı ama sınırlar hayatımızı sınırlayabilir ama hayalimizi asla.
neyse efenim uzun zamandır sinirlerimi bozan bir durum bu. mesela pizza yiyecekler, şu pizzayı kesmeye yarayan yuvarlak bir bıçak var ya, hah işte hemen o çıkıyor ortaya, pizza kusursuz şekilde kesiliyor.
kokteyl hazırlanıyor, hemen şemsiyeli süsler hazır, sanırsın ki bir otelin havuz başında meyveli kaçamaklar yapıyorlar.
çok sinirleniyorum. ben bir bira açacağım açacak yok mesela. çakmakla açmak için bir saattir uğraşıyorum. belki de bir tek benim evim böyle bilmiyorum, bilemiyorum. belki hepiniz şu anda pembe, sarı, yeşil kokteyllerinizi içinde yanar dönerli süslerle yudumluyorsunuz. yapıyorsunuz biliyorum. allah belanızı, neyse ben bir şey demiyorum...
neyse efenim uzun zamandır sinirlerimi bozan bir durum bu. mesela pizza yiyecekler, şu pizzayı kesmeye yarayan yuvarlak bir bıçak var ya, hah işte hemen o çıkıyor ortaya, pizza kusursuz şekilde kesiliyor.
kokteyl hazırlanıyor, hemen şemsiyeli süsler hazır, sanırsın ki bir otelin havuz başında meyveli kaçamaklar yapıyorlar.
çok sinirleniyorum. ben bir bira açacağım açacak yok mesela. çakmakla açmak için bir saattir uğraşıyorum. belki de bir tek benim evim böyle bilmiyorum, bilemiyorum. belki hepiniz şu anda pembe, sarı, yeşil kokteyllerinizi içinde yanar dönerli süslerle yudumluyorsunuz. yapıyorsunuz biliyorum. allah belanızı, neyse ben bir şey demiyorum...
bu yazar kişisi sözlüğe giriş yaptığında bir seviniyorum anlatamam. yerimden kalkıyorum hemen, döne döne üç kere zıplıyorum kollarımı asenkronize bir biçimde sallayarak... sonra oturuyorum zar zor, yaşlıyım, bacaklarım ağrıyor...
#1006466
kendisiyle konuşurken telefonu kapatabilmek için tünele giriyorum, kesiliyor sesin diyerek poşet hışırdatıyorum, yok hala konuşuyor hala konuşuyor. dayanamadım sürdüm arabayı uçuruma.. bir kol, iki bacak, bir telefon kırık. iyi ki kırık, iyi ki kırık..
kendisiyle konuşurken telefonu kapatabilmek için tünele giriyorum, kesiliyor sesin diyerek poşet hışırdatıyorum, yok hala konuşuyor hala konuşuyor. dayanamadım sürdüm arabayı uçuruma.. bir kol, iki bacak, bir telefon kırık. iyi ki kırık, iyi ki kırık..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?